Sayfalar

25 Nisan 2019 Perşembe

ÜZÜNTÜ, MANTIKLI DÜŞÜNMEYİ YOK EDER

ÜZÜNTÜ MANTIKLI DÜŞÜNMEYİ YOK EDER, HAYAT BİRDEN ZEHİRLEŞİR

İKİNCİ NOT: KAVAKLARIN GÖREVLERİ: Denizli hapishanesinden çıktıktan sonra, şehir otelinin yüksek katında oturuyordum. Karşımdaki bahçelerde güzel kavak ağaçları, halka olmuş zikir çeker gibi, güzel ve tatlı bir şekilde hem kendiler, hem yaprakları, havanın dokunmasıyla kendinden geçmiş gibi, dans ediyorlardı.

Kardeşlerimden ayrılmış olmam, yalnızlıkla kalbime üzüntü çöktü. Birden sonbahar ve kış mevsimi aklıma geldi, hüzünlendim. Ben büyük neşe ile cilvelenen o kavaklara ve canlılara o kadar acıdım ki, gözlerim yaş ile doldu. Kainatın süslü perdesi altındaki yoklukları, ayrılıkları hatırlatıp ve hissettirmesiyle, kainat dolusu yok olma ve ayrılıkların hüzünleri başıma toplandı.

Birden Hakikati Muhammediyenin (sav)in getirdiği nur imdadıma yetişti. O hadsiz hüzünleri gamları sevince çevirdi. Herkesin sıkıntılı anında yetişen bereket ve bolluğu ve imdadıma yetişmesi ve tesellisi için, Hz. Muhammed (sav)me karşı ebediyyen minnettar oldum.

Şöyle ki; üzülerek bakmam, o mübarek kavakları vazifesiz, sonuçsuz görüp, hareketleri neşeden değil, belki, yokluk ve ayrılıklardan titreyerek hiçliğe düştüklerini göstermekle, herkes gibi bende ki yaşama ve güzellikleri sevme, kendi türünden olanlara acıma, yaşamaya sebep olan damarlarıma, o derece dokundu ki, dünyayı manevi cehenneme, aklı azap aletine çevirdiği sırada, Muhammed aleyhisselatü vesselamın insanlara hediye getirdiği nur olan Kur'ani Kerim perdeyi kaldırdı.

Kavakların yaprakları sayısınca vazifeleri olduğunu, Risalei Nurda ispat edildiği gibi, üç kısma ayrılan neticeleri ve vazifeleri var diye gösterdi.

BİRİNCİ KISIM: Sani Zülcelal olan Allah'ın isimlerine bakar. Mesela, nasıl bir usta, harika bir makine yapsa, herkes onu, Maşaallah, Berakallah diyerek alkışlar. O makinada verimli çalışmasıyla, hal diliyle ustasını teprik eder, alkışlar. Her canlıda bir makinedir, Ustasını tesbihlerle alkışlar.

İKİNCİ KISIM HİKMETLERİ İSE: Bütün yaratılmış varlıkların ve canlılara bakar. Onlara şirin bir düşünme ve tefekkür yeri, birer bilgi ve irfan kitabı olur. Manalarını canlıların zihinlerinde, şekillerini kuvvetli hafızalarında, amellerinin kaydedildiği amel defterlerini varlık dairesine bırakır, sonra yaşadığı dünyayı terk eder, görünmeyen Ahiret alemine gider.
Demekki görünüşteki vücudunu bırakır, manevi ve gaybi, ilmi çok vücutları kazanır.

EVET MADEM ALLAH VAR: İlmide kuşatacaktır. Yokluk, idam, hiçlik, fani olma, imanlıların dünyasında yoktur. Kafirlerin dünyasında vardır. İşte hatırıma gelen bu örnekler ders verip, der ki; kimin için Allah var ona herşey var. kimin için Allah yoksa ona herşey yoktur, hiçtir.
Sonuç olarak; nasıl ki; ölüm vakti gelince insanı, herkesin hususi dünyasını, ebedi idamdan ve karanlıktan kurtarıyor. Allah'ı kabul etmeyip inkar eden insanların, hususi dünyasını ölümle idam edip Cehenneme atar. Hayatın lezzetlerini acı zehirlere çevirir. Dünya hayatını ahirete tercih edenlerin kulakları çınlasın. Gelsinler buna ya bir çare bulsunlar, yada Allah'ı kabul edip, imana girsinler. Bu dehşetli zararlardan kurtulsunlar.

BAKARA SURESİ 32. AYET: Subhaneke la ilmelena ille ma allemtena inneke entel alimül hakim.
Seni her türlü noksan sıfatlardan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir ilmimiz yoktur. Şüphesiz Sen her şeyi hakkıyla bilen ve her şeyi hikmetle yapansın.

ASA'YI MUSA - ONUNCU MESELEYE HATİME

Duanıza çok muhtaç ve
sizi çok seven kardeşiniz
SAİD NURSİ

23 Nisan 2019 Salı

ÖLÜMÜ ANLAMAK İNSANI MÜKEMMELLEŞTİRİR

ÖLÜMÜ GÜZEL ANLAMAK İNSANI MÜKEMMELLEŞTİRİR

Gençlik rehberinde de anlatılmıştır. Gündüzden sonra gece, sonbahardan sonra kışın gelmesi gibi, ölüm başımıza gelecek. Bu hapishaneye girenler çıkanlar hep misafirdirler. Yeryüzüde bitki ve canlılar için, dünyada bir gece konaklamak gibidir. Her şehri yüzlerce mezarlığa boşaltan ölümün elbette hayattan bir istediği var.

İşte ölümün çaresini Risalei Nur keşfetmiş, kısacık özetini anlatalım. Madem ölüm öldürmüyor, kabir kapısına götürüyor. Ölüm celladından ve tek kişilik hapisten kurtulmak çaresi, insanlık için çok önemlidir. Evet Risalei Nur çaresini ispatlamıştır.

Kısa özeti şudur ki; Ölüm ya ebedi idamdır, insanı arkadaşlarını, akrabalarını asacak bir darağacıdır. Veya baki aleme gitmek ve iman biletiyle saadet sarayına girmek için terhis tezkeresidir.
Kabir ise, ya karanlık dipsiz bir kuyu, ve hapishanedir. Veya bu zindan gibi dünyadan baki ve ışıklı ziyafet yeri, bahçelere açılan bir kapıdır.

Mesela, bu hapishanenin bahçesine kurulmuş darağacı var. Duvarın arkasında da bir piyango dairesi var. Bizi bu hapisten birer birer çağırıp, “Gel idamını al, dar ağacına çık” yada “ hapis pusulanı tut, açık kapıya gir” veya “Sana müjde! Milyonlarca altın bilet sana çıkmış, gel al” diye ilanlar var.

Bizde seyrediyoruz, bir kısmı gerçekten asılıyor, bazıları da darağacını merdiven yapıp , duvarın arkasındaki piyango dairesine gidiyorlar. Orada büyük Memurların haberlerini veriyorlar. Birden hapishaneye iki heyt girdi. Bir heyetin ellerinde çalgılar, şaraplar, tatlı helvalar, baklavalar var. bizlere yedirmeğe çalışıyorlar. O tatlıların içine şeytanlaşmış insanlar zehir koymuşlar.

İkinci heyetin ellerinde, terbiye kuralları, helal yemekler, mübarek şerbetler var. Bize hediye edip, diyorlar ki; “ eğer önceki heyetin getirdikleri zehirli tatlıları yerseniz dar ağacında asılır, asılacağınız zamana kadarda zehirin aısını çekersiniz.

Allah'ın fermanıyla gelen hediyeleri kabul eder, terbiye kurallarını, duaları ve zikirleri okursanız, asılmaktan kurtulursunuz. O piyango dairesinde milyonlarca altın biletinizi alacağınıza görür gibi, gündüz gibi inanınız. Bunları elimizdeki fermanlar söylüyor.

İşte bu örnek gibi, Allah'ın piyango dairesi, ebedi saadettir. Oraya iman, ibadet ve güzel ahlak ve imanlı ölüm ile girilir. Günah içinde, ibadetsiz, çirkin ahlak gibi devam edenlerde, tövbe etmeden ölürlerse, karanlık hapis olur. İmansız ölenlere ebedi idam olur.

Keisn haber veren, hadsiz mucizeler gösteren, yüz yirmi dört bin Peygamberler ve onların tasdiklerini, haberlerinin izlerini sinema izler gibi izler keşf ve zevkle gören Evliyalar, hakikatleri yazmış yüzbinlerce ilmi eserler, müçtehidler, sıddıklar, insanların güneşleri, ayı, yıldızları olanlar, hepsi birlikte doğru haberi vermişlerdir.

Bunları dinlemeyen, saadeti ebediye giden yolu seçmeyen, yüzde doksan dokuz tehlike haberini dikkate almayan, bir kişinin yolda tehlike var demesiyle doğru yolu bırakan, kısa yolu bırakıp uzun yolu seçen adamın durumu şudur ki;

Cennete götüren kısa yolu bırakıp, orda tehlike ve bir ay hapis var, diyen bir kişinin sözüne inanıp, telaşlı, sıkıntılı olan uzun yola gidenler yüzde doksan dokuz Cehenneme gider. Sarhoş deliler uzakta görünen ejderhaya aldırmaz, sineklerle uğraşır. Aklını, kalbini, insanlığını kaybeder.

Maden gerçek budur, biz hapistekiler, hapisten intikamı almak için, ikinci heyetin hediyelerini kabul etmeliyiz. Madem üç beş dakikalık intikam lezzeti bize hapislik getirdi. Dünyamızı zindan eyledi. Bu musibetin inadına, hapis hayatını ibadete, iki üç senelik cezamızı, yirmi ve otuz sene baki aleme çevirip, milyonlar sene Cenhennem hapsinden affımıza vesile edip, ağlayan dünyamıza karşı, ahiretimizi güldürelim ve bu musibetten tam intikamımızı alalım.

Hapishaneyi terbiyehane edip, vatanımıza, milletimize birer terbiyeli, güvenilir, faydalı insan olmaya çalışalım. Ve hapishane müdürleri ve çalışanları cani, eşkıya, katil, sarhoş, vatana zararlı zannettikleri insanları, bir mübarek dershanede çalışan talebeler görsünler. İftihar ederek Allah'a şükretsinler.

SAİD NURSİ – ASA'YI MUSA – İkinci Meselenin Hülasası' ndan alınmıştır.


21 Nisan 2019 Pazar

RİSALE İ NUR'UN FARKI VE İLİM OLMASI

RİSALE İ NUR'UN FARKI VE İLİM OLMASI
BİSMİHİ SUBHANEH
Allah'ın selamı, rahmeti ve bereketi ebedi ve daimi üzerinize olsun.
Kainatın batmayan güneşi olan Kur'ani Kerim; ayetlerini okutarak, ışın gibi nurlarını gösteriyor. İnsanların aklını aydınlatarak doğru yola çeviriyor. Her insan maksadlarını, arzularını, bu yöndeki gayesini, Kur'an güneşi ile görür ve bilir.

Ezeli güneş olan Allah'ın, manevi hidayet nuru olan Kur'ani Kerim; akıl ve kalb gözüyle görmeyi temin eder. Onun nurundan uzakta kalanlar karanlıkta kalır. Aydınlık olmadan birşey gözükmez. Kainatın ebedi güneşi olan Kur'ani Kerimin nur tecellisi, bu asırıda Risalei Nur ile aydınlatmak vesile olmuştur.

O nurlar ki; karanlıkta kalmak isteyen yarasa tabiatlı, gaflet uykusuyla eğlenceye dalıp, gündüzünü gece yapan, karanlıkta kalmaktan gözü görmez olmuşlara, yolunu şaşıranlara, tamamen kör olmayanlara, projeksiyon gibi ışığı, iman hakikatiyle doğru yolu gösteriyor. Nur topuzunu küfür içinde olanların başına vurup, “Ya aklını başından çıkar at, hayvandan ol; yahut aklını başına al, insan ol.” diyor.

İlim nurdur. Risalei Nur'un da ilim nuru olduğunu kısaca açıklayalım.
BİRİNCİSİ: Risalei Nur sadece Kur'ani Kerimi üstad tanır, O'na hizmet eder. Risalei Nur, diğer ilim adamlarına göre, çözülmesi zor konuları, en basit halktan, en tahsilli halka kadar herkesin anlayacağı, tam ikna edici tarzda anlatır. Bu kadar açıklama hiçbir ilim adamının kitabında yoktur.

İKİNCİSİ: Bütün nur eserleri Kur'ani Kerimin ayetlerinin tefsiri, açıklamasıdır. Manevi parıltısı olduğunu her konuda gösterir.

ÜÇÜNCÜSÜ: İnsanların en derin ihtiyaçlarına, kesin ilmi delillerle cevap verir.
Mesela: Allah'ın varlığı, ahiret ve iman esaslarını, bir zerrenin dilinden, tercümanlığını yaparak ispat etmesidir.
En meşhur İslam Filozoflarından İbni Sina, Farabi, İbn Rüşd, bu meselelerde bütün varlıkları delil gösterdikleri halde, Risalei Nur; bir zerre ve çekirdek diliyle ispat ediyor. Eğer Onlar Risalei Nur'un anlatımını görselerdi, hayran kalır, önüne oturup ders alırlardı.
DÖRDÜNCÜSÜ: Riaslei Nur; insanların senelerce uğraştığı zor bilgileri, toz iken sıkıştırılıp hap yapılan ilaç misali, kısa bir zamanda temin etmiştir.

BEŞİNCİSİ: Risalei Nur; ilmin esası, gayesi olan Allah rızasını elde etmek için, ilmi dünya mefaatine alet etmeyerek, sürekli insanlara hizmet etmeyi, büyük vazife edinmiştir.

ALTINCISI: Risalei Nur; kuvvetli iman tefekkürü olup, bütün varlıkların dili ve yaşantısıyla tercümanlığını yapar. Aynı zamanda iman hakikatlerini, araştırıp okuyarak öğreten, bizzat yaşayarak, küçük delillere dikkat çekerek, görür gibi inanmayı öğretir.

YEDİNCİSİ: Risalei Nur; esas itibariyle bütün ilimleri içine alır. Adeta ilim iplikleriyle dokunmuş süslü bir kumaş gibidir. Şimdiye kadar hiçbir ilim tarafından söylenmemiş, konuları anlatarak, diğer ilimlerdeki bilgisini ortaya koymuştur.

Bu konularda bir kaçını anlatalım, fikir sahibi olunuz.
1- Sivrisineğin gözünü yaratan, güneşi de O yaratmıştır.
2- Bir pirenin midesini düzenleyen, güneş sistemini de O düzenlemiştir.
3- Bir zerreyi yaratmak için, bütün kainatı yaratacak güç lazımdır. Zira büyük kitap olan kainatın her harfinin, bilhassa canlıların her bir harfinin, her birinin yüzü ve birer bakan gözü vardır.
4- Tabiat bir matbaa misalidir. Tab eder, basan değildir. Nakıştır, nakış ustası değildir. Cetvel gibi ölçüsü var, kaynak değildir. Düzendir, düzenleyen değildir. Kanundur, kanun yapıcı güç değildir. Bir kanun ölçüsü vardır, gözle görülen somut gerçek değildir.
5- Sabit, sürekli, yaratılış kanunları gibi; ruh da değişmeyen kanunlar aleiminden emir alan, Allah'ın emirlerini bildiren sıfatlardan gelmiş, Allah ona vücut giysisi giydirmiştir. Elektirik lambası gibi akıp giden nefsi vermiştir.

Böyle binlerce küçük mucizeler var.
ÜNİVERSİTE NUR TALEBELERİNDEN MUSTAFA HİLMİ
SAİD NURSİ – ASAY I MUSA – sonundaki mektuplardan alıntıdır.

19 Nisan 2019 Cuma

TAKLİD VE TAHKİK İMANIN ÖNEMİ


TAKLİD EDEREK VE TAHKİK EDEREK ÖĞRENİLEN  İMANIN ÖZELLİKLERİ
Hem araştırılarak öğrenilen tahkiki iman; büyüklerden görerek taklit edilen ve kısaca inandım denilen icmali imandan üstündür.

 İman sadece taklidi ve icmali tasdik etmek değil; çekirdekten büyük hurma ağacına kadar, güneşin deniz yüzünde parlaması ve güneşe kadar mertebeleri ve yayılması olduğu gibi, imanında dereceleri vardır. Allah'ın güzel isimleri ve imanın şartları, kainattaki olaylarla çok ilgilidir. Bütün ilim ve marifetlerin, insanların faziletlisinin, araştırıp okuyarak öğrendiği iman ve İslam dininin emirlerinin büyük marifet olduğunu, büyük alimler kabul etmiştir.

Etrafına bakarak taklidi öğrenilen iman, çabuk şüpheye kapılır veya mağlup olur. Araştırarak öğrenilen tahkiki iman, kolay şüpheye kapılmaz.

Araştıran tahkiki iman; görmüş gibi inanır. Pek çok mertebeleri vardır. Allah'ın güzel isimleri kadar, ortaya çıkanlar olur. Bütün kainatı Kur'an gibi okumaya başlar.
Bir dereceside Hakkalyakın iman; yaşayarak imanı kuvvetlenir. Bununda mertebeleri vardır. Bunlara şüpheler ordusu saldırsa başarılı olamaz.

Akide, Kelam İlminin konusunu işleyen büyük alimler, binlerce cilt kitapları, akla ve mantığa hitap edip, yüsek marifetli imanın yolunuda göstermişlerdir.
Ehli Hakikatın yüzlerce kitapları, keşfe, zevke dayanarak, marifeti imaniyeyi daha başka yönüyle anlatmışlardır.
Fakat Kur'an'nın mucizeli büyük caddesi, gösterdiği iman hakikatleri, büyük marifetli Evliya ve Ulemanın üstünde bir kuvvet ve yüksekliktedir.

İşte Risale- i Nur bu cadde üzerinden, Miraç Marifetini, yükselecek imanı açıklayıp, bin senedir Kur'an aleyhine, İslam ve insanların zararı için, yıkmak isteyen tahribatçılara, Kur'an ve iman adına mücadele ediyor.
İman konusu üzerinde çok durması, hadsiz düşmanlara karşı, insanların imanının kurtulmasına, Kur'an nuruyla vesile olmak içindir.

Hadisi Şeriflerde, Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav): “Bir adamın seninle imana gelmesi, sana sahra dolusu kırmızı koyunlardan daha hayırlıdır.” Demiştir. (Buhari; Cihad: 102, 143 – Müslim)
“Bazen bir saat tefekkür, bir sene nafile ibadetten daha hayırlı olur.” ( Acluni; Keşfül Hafa, 1/ 278)

Bütün kardeşlerimize selam ve dua ediyoruz. Kardeşiniz SAİD NURSİ

18 Nisan 2019 Perşembe

ALLAH'IN VAR OLDUĞUNU İSPATLAYAN DELİLLER

ALLAH'IN VAR OLDUĞUNU İSPATLAYAN DELİLLER
İbrahim Suresi 25. Ayet: “Allah insanlar için örnekler verir; ta ki, düşünüp öğüt alsınlar.”
Haşir Suresi 21. Ayet: “Biz insanlara belki, düşünsünler diye böyle misaller veririz.”

Bir zaman iki adam havuzda yıkandılar, uyku hali gelip, kendilerinden geçtiler.
Gözlerini açtıkları vakit gördüler ki; değişik bir aleme götürülmüşler, mükemmel düzenli saray gibi memleket, hayranlıkla etraflarına baktılar. Bir yöne bakınca memleket, başka yöne bakınca şehir, öbür yöne bakınca saray görünüyor. Gezmeye başladılar, bazı yaratıklar var, konuşuyorlar ama dilleri anlaşılmıyor. İşaretlerinden anlaşılıyorki çok önemli işleri var.

İKİ ADAMDAN BİRİ DEDİ Kİ; “Şu memleketin garanti bir idare edeni var, şehrin sahibi, sarayı yapan usta vardır. Bizde çalışıp onu tanıyalım, belli ki bizi buraya getieren O'dur. O'nu tanıyıp bulamazsak, kim bize yardım edecek, dillerini bilmediğimiz şu acayip yaratıklar bize yardım edemez.

Şu koca alemi yapan, bu kadar güzel süsleyen, ibret verici mucizelerle donatan Zat, elbette bizden ve buraya gelenlerden bir isteği vardır. O'nu tanıyıp, istediklerini öğrenmemiz lazımdır.”

ÖTEKİ ADAM DEDİ Kİ; “İnanmam!Böyle büyük bir Zat yoktur, bütün alemi tek başına yönetsin.”
ARKADAŞI CEVAP VERİR; Bunu tanımaz, ilgisiz kalırsak, yararı hiç yok; zararı olsa, pek büyüktür. Öğrenmemizin zararı değil, faydası büyük olur. Bence ilgisiz kalmak akıllılık olmaz.”

ÖTEKİ SERSERİ ADAM DEDİ Kİ; O'nu düşünerek, keyfimi rahatımı bozamam. Böyle büyük işleri aklım almaz. Bunlar tesadüfen olmuş, karışık işler, işte kendi kendine dönüyor.”

AKILLI ARKADAŞI ONA DEDİ Kİ; “Senin bu inadın beni de, çoklarınıda belaya koyacak. Bazan bir ahlaksızın yüzünden, koca memleket harap olur.”

SERSERİ ADAM DER Kİ; “Ya, bu alemin tek Sahibi olduğunu ispat et, yada beni rahat bırak.”

AKILLI ADAM DER Kİ; “Madem inadın delilik derecesine çıkmış,bu inadınla bizi, bu memleketi belaya sokacaksın. Ben de sana, on iki delil göstereceğim. Saray gibi olan bu alemin bir Ustası var, idare eder. Noksanı olmayan, bize görünmez, ama bizi görür, sözlerini duyurur.her işi mucizeli ve harikadır. Şu dillerini bilmediğimiz mahluklar O'nun memurlarıdır.

BİRİNCİ DELİL: Gel, her tarafa dikkatli bak, bütün işlerde gizli bir el var. Çok küçük bir çekirdek koca ağacı taşıyor. Aklı olmayan üzüm asması, başka ağaca ya bir yere sarılarak büyür, üzümlerini ona taşıtır. Demeki bunları işleten bir kudret var. Her işin kendi kendine olması büyük yalandır.

İKİNCİ DELİL: Gel, bütün ovaları, meydanları, süsleyene dikkat et. Her biri Allah'ı işaret ediyor.
Mesela, bir afyon çekirdeği, zerdali, kavun çekirdeklerinden dokunmuş yapraklar, patıskadan beyaz ve sarı çiçekler, şekerlemeden tatlı konserve kutusuna konmuş gibi, şirin meyveleri, Allah'ın Rahmet hazinesinden geliyor. Binlerce insanlar, hayvanlar yiyor.

Hem demiri, toprağı, suyu, kömürü, bakırı, gümüşü, altını veren, bir yumurtadan da canlılar yaratıyor. Bak, akılsız adam! Bu işler öyle büyük bir Allah'a aittir ki, bütün kainat ve dünya O'nun mucizesi büyük kuvvetiyle duruyor. Her arzusuna itaat ediyor.

ÜÇÜNCÜ DELİL: Gel, şu antika olan hayvanlara ve insanlara bak, kainatın en küçük örneğidir, kainatta olan her şey insanda vardır. Kainatın Ustasından başkası küçültüp insan ve hayvan makinesi yapamaz. Bu küçücük makinalar bütün alemi içine aldığı halde, tesadüf olamaz.
Allah'ın eseri olan bütün canlılar, Allah'ı ispat eden dellallardır. Dilleri ve halleriyle derler ki; “Biz büyük bir Allah'ın sanatıyız ki, bütün alemimizi, bizi yaptığı gibi kolayca yapar.”

DÖRDÜNCÜ DELİL: Ey inatçı arkadaş! Gel, sana daha olağan üstü şey göstereyim. Dikkat et, etrafımızdaki her şey sürekli değişiyor. Cansız ağaçlar, yaprak, çiçek ve meyvelerini pişirip önümüze koyuyor. Büyümesi için vitaminleri ayaklarına geliyor. Bak çam ve katran hayvanlara, karaağaç ve kavaklar sineklerin yumurtalarına yuva oluyor, sineklere hizmet ediyorlar. Meyvesiz olan ağaçlar sinekten meyve veriyor, yani dünyada boş yaratılmış bir şey yok.

Eğer Allah'ı kabul etmezsen, yeryüzünde ve canlılardaki akılları, sanatları, mükemmellikleri kime vereceksin. Bunun gibi milyarlarca mucize var. Birbirlerine zıt veya iki misli olan şeyler birbiri içinde güzelce yaşayıp gidiyorlar. Kainata başkası karışırsa; bir yerde iki müdür, şehirde iki vali, devlette iki başkan olsa, bütün işler karışır. Her şeye sınırsız hakimiyeti olan Allah'a ortak olmaz.

BEŞİNCİ DELİL: Ey vesveseli arkadaş! Gel, bu büyük sarayın süslerine, zinetlerine, düzenlenmesine dikkat et ve sanatın büyüklüğünü düşün.

İşte bu mucize eserlerin sahibi Allah olmaz da, akılsız sebepler, kör tesadüf, sağır tabiat olsa, toprak ve taş öyle mucize eserleri nasıl yapsın? Bütün ağaç, insan ve hayvanın yaşantısını küçük tohum ve yumurtasına kader kalemiyle işlemiş, DNA ları olduğu gibi bütün kainatında kanunları ve düzeni, proğramları vardır. Öyle ise var olan her süs, nakış, düzen, Allah'ın varlığını ispat eden mühürdür.

Madem bir harf yazarını, sanatlı eser de ustasını gösterir. Nasıl, kitabın yazarı bilinirse, Kainat kitabı da katibi olan Allah'ı bildirir.

ALTINCI DELİL:Gel, ovayı gezelim, ovanın içinde yüksek bir dağ var. Dağın üstüne çıkıp dürbünle etrafa bakalım. Aklımıza gelmeyen işler olduğunu görelim.

İşte, bak bu dağlar, ovalar, şehirler birden değişiyor. Milyonlarca bitkiler, birbirleri içinde düzenli değişiyor. Milyonlarca çeşit kumaşın fabrikada dokunması gibi, çok değişiklikler oluyor.

Bak sevdiğimiz çiçekler gitti, onların bir benzeri geldi. Adeta ova ve dağlar yüzbinlerce sayfalı kitap gibi oldular. Bu sanatlı işlerin kendi kendine olması imkansızdır. Kendilerini ve Sanatkarlarını gösteriyorlar. Bunları işleyen öyle mucizeli olan Allah'tır ki, O'na hiç bir şey zor gelmez.

Her tarafa bak, neye ihtiyaç varsa, oraya konmuş, ikramlarını layık olana yapıyor. Öyle ikramlı kapılar açıyor ki, herkesin arzularını tatmin ediyor. Çömertce soralar kuruyor, dünyada ki bütün hayvanlara, insanlara, her canlısına ihtiyacına göre yiyeceklerini gönderiyor.

İşte bunlardan haberimiz olmazken, tesadüf olabilir mi? Boş işler olsun, başkaları karışsın imkanı var mı? Ey arkadaş! Haddin varsa buna da bir bahane bul.

YEDİNCİ DELİL: Ey arkadaş! Şimdi bu küçük şeyleri bırakıp, bu alemin içindekilerin birbirlerine yardımına bakalım.

İşte bak! Yeryüzünde büyük işler düzenli yapılıyor. Değişikliklere göre toprak, taşlar, ağaçlar, her biri istediğini yaparken yeryüzünün düzenini bozmuyor. Birbirlerinin yardımına koşuyorlar.
Allah'ın hazinesinden gelen bitki türü yeşillikler, hayvanlara başlarında erzak taşıyorlar.

Güneş elektrik lambası gibi ışık ve ısı veriyor. Güneşe karşı duran yiyecekleri, ağaç dallarında yakmadan pişiriyor. Nazik zayıf hayvanların gıdaları ayaklarına geliyor, elma kurtları, annelerin sütleri gibi, ağızlarını yapıştırır vitaminli sütü içer, beslenirler.
Bütün bu alemde herşey birbirine bakar. Birbirlerinin işlerine omuz verir, beraber çalışırlar. Bunlarla kıyasla, daha çok örnekler vardır.

Bunlar iki kere iki dört eder gibi gösterir ki; bu alemin Ustası vardır. Herşey O'nun emrini dinleyerek çalışır, Allah'ın hikmetiyle düzenlenirler. O'nun ikramıyla yardım görür, O'nun merhametiyle başkasına yardım eder. Ey arkadaş! Haddin varsa buna karşı da bir söz söyle.

SEKİZİNCİ DELİL: Gel, nefsim gibi, kendini akıllı zanneden akılsız arkadaş! Muhteşem sarayın Sahibini tanımak istemiyorsun. Halbuki herşey O'nu gösteriyor ve şahitlik ediyor. Bu kadar şahitlik edenleri nasıl yalanlıyorsun? Öyle ise bu sarayı da inkar et. “ Kainat yok, dünya yok de” ve kendini de inkar et, ortadan çık; veya aklını başına al, beni dinle.

İşte bak bu saray içinde madenler var. Hava, su, toprak olmadan yaşayamazsın. Bu madenlerin herbiri nerde ihtiyaç varsa oraya yetişiyor. Demek bu madenler kiminse mülk onundur. Tarla kiminse ürünüde onundur. Deniz kimin ise içindekiler de onundur.

Bak bu dokunan kumaşlarda bir maddeden yapılıyor. O maddeyi getiren, hazırlayan, ip yapan açıkça bir fabrikadır, başka ortak kabul etmez, dokunan kumaşlar ona aittir. Dünyanın her tarafında aynı bitkilerden, çeşitleriyle yayılmışlar. Her yerde aynı şekilde dokunuyorlar.

Demek ki; birtek olan Allah'ın emriyle oluyor. Yoksa dünyadaki bitkiler birbiriyle anlaşıp nasıl yetişsin? Her çiçekli kumaş, sanatlı makine, tatlı lokmalar, mücize gösteren Allah'ın mührüdür.

Bunlar dilleri ve yaşantılarıyla der; “Beni kim yaptı ise, bulunduğum sandıklar ve dükkanlarda onundur.” Nakışlar der; “Beni kim dokudu ise, bu kumaşın hepsi onundur.”
Her tatlı lokma der: “Beni kim yapıp pişiriyorsa bu kazanda onundur.”
Her makine der; “Beni kim yapmış ise diğer makineleride o yapmıştır.” bu makineleri her tarafa gönderen bu memleketin sahibidir.

Öyle ise bütün kainata kim sahipse bize o sahip olabilir.mesela devlete ait bir düğmeye sahip olmak için, onları yapan fabrikalara sahip olmalı ki; düğmenin haiki sahibi olsun. Yoksa o devlet malıdır denir, elinden alınır, cezalandırılır.

Demekki; bu memlekette bütün madenlere sahip olan Allah'tır. Öyle ise, dünya yüzüne yayılmış, birbirine benzer bütün çeşitlerdeki sanatlar Allah'ın büyük gücünü gösteriyor.

İşte arkadaş! Bu sarayda birlik alameti, mührü vardır. Çünkü bir kısım şeyler bir iken kuşatması var. birden çok ve birbirine benzediği ve her tarafta bulunması, tür birliği olduğunu bir ise bir Yaratanı gösterir. Demek ustası, sanatkarı bir olmalıdır.

Gayb hazinesinden, topraktan gelen ağacı, meyvelerini, hediye veren Allah'ı tanımamak, O'na teşekkür etmemek deliliktir. Çünkü, O'nu kabul etmezsen mecburen diyeceksin ki; “Ağacın dallarındaki meyveleri kendi yapıyor,” Ozaman her ağaç bir yaratandır demek olur. Saraydaki her şey Allah'ı gösteriyor. O'nu tanımazsan hayvandan yüz derece daha aşağı düşersin.

DOKUZUNCU DELİL: Gel ey düşüncesiz arkadaş! Sen şu sarayın sahibini kabul etmiyorsun. Çünkü akıldan uzak görüyorsun. O'nun muhteşem sanatını, aklın almadığı için inkar ediyorsun.

Allah'ı tanımamak, zor yaşamaktır. Bir ağacın kökünden gelen vitamin bütün meyvelerine eşit dağılıyor. Yoksa her meyveye bir kök lazım olurdu. Her ordu için ayrı silah fabrikası kurulurdu.
Halbuki bu kadar zorluklar O'nu tanımadığın içindir. Allah'ı tanımak, çok kolay yaşamak demektir.
Konserve kutusu gibi olan kavun, karpuz, nar, süt kutusu hindistan cevizi gibi, Rahmet hediyelerine bak. Allah'ın tabiata koyduğu kanunlarla yetişiyorlar. Allah'ın mucize mutfağından çıkması, Allah'ın icad etmesi, kolay, hafif, bol, ucuz ve çok cömert bulmamız demektir. Dünya yapsa, çok zor ve pahalı olur, hiç birini alamazdık.

ONUNCU DELİL: Gel biraz insafa gelmiş arkadaş! Onbeş yaşında ibadetlerden sorumluyuz. Eğer bu alemin düzenini bilmez, Allah'ı tanımaz isek, cezayı hak ederiz. Onbeş yıl süre verilir, sonra özür kabul edilmez. Elbette biz başı boş değiliz, sanatlı yapılmış dünyada, hayvan gibi gezip bozamayız, bozdurmazlar. Kainat sarayının sahibinin cezası ağırdır.

Allah'ın büyüklüğünü anla ki; koca kainatı düzene koymuş, dolap gibi döndürüyor. Şu dünyayı ev gibi bütün ihtiyaçları vererek idare ediyor. Kabı doldurup boşaltmak gibi, yeryüzünü doldurup boşaltıyor. Bir sofra kurar gibi, yeryüzüne çeşit çeşit yiyecek sofraları kuruyor, sırası geleni kaldırıyor. Başkalarını getirip yedirdiğini sende görüyorsun. Aklın varsa anlarsın, büyük dünya Allah'ın ikramlarıyla doluyor.

Bunların hepsi Allah var ve bir tanedir diyorlar. Perde perde açılıp kapanan bu değişimler, Allah'ın sonsuz olduğuna işaret eder. Çünkü biten eşya ile beraber sebepleride bitiyor. Halbuki onların arkasından sebepleriyle yenileri geliyor. Demek o eserler sebeplerin değilmiş. Yok olmayan Birinin eseriymiş. Irmak akarken parlayarak giden kabarcıklar gibi, parlayan kendiler değil, güneşin Sahibidir. Demek ki, suratli değişim ardından aynılarının gelmesi daimi olan Allah'ın parıltısı, nakışları, sanatının aynalarıdır.

ON BİRİNCİ DELİL: Gel ey arkadaş! On tane delil kadar kuvvetli, bir delil göstereyim. Tarih gemisiyle Arap yarımadasına gidelim. Çünkü bu sırlı alemin anahtarı orada olacak. Herkes oraya bakarak, emirler alıyorlar. Bak ne büyük cemaat ve birlik var. Bütün büyükler toplanmış, merasim var gibi. İyi bak bu büyük kalabalığın bir başkanı var, yakınına varıp başkanı tanıyalım. Enbiya ve Evliyalar yanında, bine varan mucizeleri olan Hz Muhammed (sav) dir.

Bak ne kadar kuvvetli ve tatlı sohbet ediyor. Ben onbeş yaşıma kadar dediklerini bir parça öğrendim, sende benden öğren. Bak kainatın Sultanından bahsediyor. “O Sultanı Zisan olan Allah beni sizlere gönderdi” diyor. Öyle harika mucizeler gösterdi ki; Sultanın özel memuru olduğunda şüphe bırakmadı.

Dikkat et sözünü yalnız burdakiler dinlemiyor, bütün dünyaya sesini duyuruyor. Uzaktaki insanlar, hatta hayvanlar, dağlar, taşlar, kulağını ve aklını buraya vermiş, yerlerinden kımıldamadan, getirdiği emirleri dinliyorlar. Ağaçlar işaret ettiği yere gidiyorlar. Nereden isterse su çıkarıyor, hatta parmaklarını kevser memesi gibi yapıp, onlardan hayat veren su içiriyor.

Bak gökteki ay lambası işareti ile, iki parça oluyor. Demek bütün kaianat Hz. Muhammed (sav)in memurluğunu tanıyor. Allah'ın Elçisi, Tercümanı, Peygamberi (sav) olduğunu tanıyıp, emirlerini dinliyorlar. Aklı başında olan herkes “ Evet, evet, doğrudur” diyorlar.

Peygamberimiz (sav) ikindiyi kılamayınca bir işaretiyle güneş, batmadan geri dönmüş, ikindi namazı kılınmıştır. Bunu görenler “Evet, Evet, her dediğin doğrudur” derler. Dünyanın akıllı olan, ileri gelenleri Tebliğini kabul etmiştir.

İşte ey sersem arkadaş! Allah'ın özel hazinesinde binlerce delil taşıyan, nurani, muhteşem, ciddi Zat bütün kuvvetiyle mucize gösteren Hz. Muhammed (sav)in, anlattığı emirlerde hiç yanlış ve hile olabilir mi? Olur dersen kainattaki her şey yalan demelisin. Eğer haddin varsa yalan de, parmağını uzat bak nasıl kırılıp, senin gözüne sokulacak.

ON İKİNCİ DELİL: Gel, biraz aklı başın gelmiş olan kardeş! Bütün on bir delil kadar kuvvetli bir delil daha göstereceğim.

İşte bak semadan inen Kur'ana, herkes O'na hayret ve hürmetle bakıyor. Bin mucizeli olan Hz. Muhammed (sav), Kur'anın yanında duruyor. Bütün dünyaya açıkIlmasını yapıyor. İşte Kur'anın ayetleri öyle güzel ki, herkesi kendine çekiyor, beğendiriyor. Öyle önemli meseleleri söylüyor ki, ilgiyle dinletiyor. Çünkü kainatın Sultanının emirlerini, özelliklerini, güzel isimlerini anlatıyor. Bu fermanın her satırında, sayfasında taklit edilemez kelimeler, emirler, mühürler var. Allah'ın özel sözü olduğu hemen biliniyor. Kur'an güneş gibi Allah'ı gösteriyor, kör olmayan görür.

İşte ey arkadaş! Aklın başına geldi ise anlattıklarım yeterlidir. Eğer sözün varsa şimdi söyle.

O İNATÇI ADAM DEDİ Kİ; Ben senin anlattığın delillere karşı derim; “Elhamdülillah inandım. Hem güneşin sabahı aydınlattığı gibi inandım. Bu kainatın bir sahibi olan Maliki Zülkemal, alemin tek Sahibi Zülcelal olan, şu sarayın tek bir Sani Zülcemali olan Allah, olduğunu kabul ettim.

Allah senden razı olsun ki, beni inadımdan ve deliliğimden kurtardın. Anlattığın delillerden her biri tek başına Allah'ı ispatlıyordu. Fakat her delil daha çekici, hoş ve tatlı, daha aydınlık geldiği, çok bilgi öğrendiğim ve çok sevmeye başladığım için, bekledim ve dinledim. AMENTÜ BİLLAH.

Tevhid, Allah'ın bir oluşu ve imanın büyüklüğünü gösteren AMENTÜ BİLLAH, Allah'a iman ettim, inandım, bütün emirlerini kabul ettim, hepsini yapacağım, demektir.

SAİD NURSİ – ASAYI MUSA - ON BİRİNCİ HUCCETİ İMANİYE' den alıntıdır.
(Yirmi İkinci Sözün Birinci Makamı)

11 Nisan 2019 Perşembe

KIYAMET VE HAŞR OLACAKTIR

KIYAMET VE HAŞR OLACAKTIR
İKİNCİ NOKTA: Haşrin bir çok delillerinden, imanın esaslarındaki sahitli delilleri özetle anlatacagız. Şöyle ki;

Hz Muhammed aleyhisselatü vesselamın Peygamberliğine delil olan bütün mucizeleri, Resul ve nebi olmasının delilleri, haşrin geleceğine şahitlik ederek ispat ederler.
Çünkü Peygamberimiz (sav)min bütün davaları, Allah'ın var ve bir oluşundan sonra haşirde toplanır. Hem bütün Peygamberleri tasdik eden ve ettiren, mucizeleri ve delilleri aynı hakikate şahitlik eder.

Ametü ve Amenerresulü' deki, Peygamberlerine ve Kitaplarına inandım demek, Haşrin varlığını bildirir. Kur'an- ı Mucizül Beyan ayetleriyle, mucizeleriyle yeniden dirilişin olacağına şahitlik eder ve ispat ederler. Kur'an'ın üçte birisi direk haşri anlatır. Kısa surelerin başlarında da haşr ayetleriyle binler hakikatı verir, ispat eder, gösterir.

Tekvir Suresi 1. ayet: “Güneş katlanıp dürüldüğünde”
Hac Suresi 1. Ayet: “Ey insanlar Rabbinizden korkun. Şüphesiz kıyamet gününün depremi çok müthiş bir şeydir.”
Zilzal Suresi 1. Ayet: “Yerküre kendine has sarsıntıyla sarsıldığı zaman”
İnfitar Suresi 1. Ayet: “Gök yarıldığı zaman”
İnşikak Suresi 1. Ayet: “Gök yarılıp ayrıldığı zaman”
Nebe Suresi 1. Ayet: “Hangi şeyden birbirlerine sorup duruyorlar?”
Gaşiye Suresi 1. Ayet: “Dehşetiyle her şeyi kaplayan kıyametin haberi sana geldi mi?”

Bunlar gibi otuz veya kırk ayet başlarında Haşr'den bahseden, önemini anlatan, ikna eden ayetler vardır. Acaba bir tek ayetin işareti, gözümüz önündeki İslam İlimlerinde, yaratılışla ilgili haber veren, binlerce konunun delillerini güneş gibi gördüğümüz halde, Haşr imkansızdır demek, dünyada güneş yok demek gibidir. Güneşin inkarı kainatın yok olması ise, Haşr yoksa dünyada olmaz. Haşr yok demek batıl ve imkansızdır.

Acaba bir komutanın tek işaretiyle ordu savaş yaptığı halde, bir tek Allah'ın binlerce sözü, vaadleri ve tehditleri yalan olabir mi? Doğru olmaması mümkün müdür?

Acaba 13 asırdır, aralıksız olarak, birçok ruhlara, akıllara, kalblere, nefislere, hak ve hakikat dersiyle hükmeden, terbiye eden, idare eden, büyük Allah'ın tek işareti, Haşr olduğunu ispat ederken, binler ayetle açıklarken, dünyada Haşr örneklerini göstererek ispat ettiğ halde, tanımayan çok cahil ahmak için, Cehennem azabı lazım gelmez mi? Adaletin büyüğü olmaz mı?

Hem ayrı zamanlarda gelmiş mukaddes kitapların, sayfaların, kıyamete kadar sürecek olan Kur'an'ın ayetleriyle açıkladığı, tekrar ve ispat ettiği Haşri, her asırdaki kitaplar kısaca anlatmış olmaları Kur'an'nın davasını doğrular.

MÜNACATTAN BİR KISIM
Risale- i Münacatta, ahirete iman, Peygamberlere iman, kitaplara imanı şöyle anlatılmıştı;
Ey Rabbi Rahimin! Resulü Ekremin talimatıyla, Kur'an dersiyle anladım ki; bütün Mugaddes kitaplar ve Peygamberleri, bu dünyada görünen Ululuğunu ve güzelliğini gösteren İsimlerin ayna gibi parlak Ebedi olduğunu ve ahirette bize çok Rahim ve merhametli olacağını, bu dünyada zevk ile Sana ibadet edenlerin ahirette Peygamberlerle beraber olacağını, hepsi birden bildiriyorlar.

Yüzlerce mucizelerle başta Resulü Ekrem (sav) ve Kur'ani Kerim, nurani ruh sahibi Peygamberler, enbiyalar, evliyalar, veliler, sıddıklar, Senin semavi kitaplarındaki binler vaad ve tehditlerine dayanarak, Senin Kudret, Rahmet, inayet, hikmet, Cemal ve Celal gibi Ahireti gösteren isim ve sıfatlarına, büyüklüğüne ve saltanatına dayananların, ahiret işareti taşıyan bir çok keşiflerini ilimle ve gözleriyle görmüş, iman etmiş insanlara müjdeliyorlar. İnananlara cennet, inanmayanlara Cehennem olduğunu haber verip, kuvvetli imanlarıyla şahitlik ediyorlar.

Ey Kadiri Hakim! Ey Rahmanı Rahim!Ey Sözünde duran, Cömert olan Allah'ım!Ey izzet ve büyüklük Sahibi! Kahharı Zülcelal olup her şeye gücü yeten Allah'ım!
Bu kadar sadık dostlarını ve vaadlerini, sıfatlarını yalanlamak, onların Seni sevip emirlerini yapmasıyla Senin sevdiğin, makamca yüksek kullarının, ahiret dualarını ve davalarını dinlemeyen, isyan eden, büyüklüğüne ve ilah olmana dokunan, haşri inkar edenlerden olmaktan Senin büyüklüğüne sığınıyorum.

Yüzbinler elçilerinin doğruluğunu tasdik edip, inanıyorum. Güzel isimlerine, ahiretteki ikramların, mutluluk diyarı Cennettin Haktır ve vardır. Güneş gibi süzen ışıkları doğrudur. Hak isminin ışığı olarak Haşrin var olduğuna inanıyorum. Elçilerin kullarına ders veriyor ve yaparak örnek oluyorlar.

Ya Rab! Bunların ders ve talimlerinin hürmeti için, bize Risalei Nur talebelerine, büyük iman ve güzel son ver. Bizleri onların şefaatlerine nail eyle. Amin.

HAŞR KONUSUNA DEVAM
Kur'an ve diğer semavi kitaplar, bütün Peygamberlerin peygamber olduklarını gösteren mucizeler ve delillerle ahiretin gerçek olduğunu, Allah'ın var ve bir olduğunu ispat ederler. Adaletin yerini bulması için Haşri ve Neşri isterler.

Evet Allah var, kainat var, içinde canlıların yaşamı olduğunu görüyoruz, öyle ise; Allah'ın saltanatının devamı için Ahirette vardır. Dünyada ki şefkatini zulümdan ve haksızlıktan kurtaran ebedi mutluluk yurdu olacak ve girilecektir.

Bu kadar gözümüzle gördüğümüz nimetler, ikramlar, yardımlar, Rahmetler varsa, perde arkasında Rahman ve Rahim olan Allah olduğunu sönmemiş akıllar görür ve bilir.elbette nimeti küçümsemeden, ikramı aldatmaktan, yardım etmeyi düşmanlıktan, merhameti azap etmeden, iyiliği ihanetten kurtaran ahiret, iyiliğe iyilik, nimete nimet veren ebedi yurt ve hayat olacaktır.

Hem baharda yeryüzünde yazan Allah'ın kudret kalemi gözümüzün önünde işliyor. Kalem sahibi Allah vaad ediyor, “bu dar karışık yerden, bahardan daha güzel ölümsüz bir kitabı yazıp size okutacağım.”diye bütün fermanlar anlatıyor. Elbette aslı olan kitabın Haşri ve Neşri de yazılacak. Amel defterleri onda kayıt edilecek.

Dünya koca semavata denk tutuluyor. Kainatın kalbi olduğu, Semavi kitaplarda daima “Yerin ve göklerin Rabbi (Rad Suresi 16. Ayet) deniliyor.

Koca kainatı insana hizmet ettiriyor. İnsanın ve cinin bakışlarını, semavat ehlinin takdirlerini, Kainat Sahibini beğenmeye özendiriyor. Kainatın hizmeti, bütün fen kitaplarında anlatılıyor. Allah kainat sanatını çok güzel sergilemiş ve emrine boyun eğdirmiştir. Sadece görevini ihmal eden, küfür eden, insan var, bunların azabı ahirete kadar ertelenmiştir.

Halbuki insan yaratılış mizaç itibariyle zayıftır. Aciz ve ihtiyacı ve avcıları çok olduğu halde, yeryüzünü ikram sofrası, maden deposu, yiyiceklere anbar, her çeşit mallara dükkan ettiği halde, isyan eden insana, çok merhametli Allah var ki, onları besliyor, istediklerini veriyor.

Böyle büyük Allah, insanı sever, Kendini sevdirir, hem sonsuz alemleri var ve adaletle iş görür. Her şeyi hikmetle yapar. Şu kısacık dünyada, ebedi kalacak gibi insanların zulümleri, kainatın dengesini bozmaları, nimete ve büyüklerine isyanları, inkarları ve küfürleri, ihanetleri bu dünyada cezasız kalıp, zalimlikleriyle masumların içinde rahatca yaşarlar. Mazlumlar sıkıntılar içinde yaşarlar.

Kainattaki adalete göre ahirette dirilmemek, cezalarını çekmemek olamaz. Mazlumların mükafat almaması olmaz. Kainatın asıl sahibi insanlar içinden seçtiği, Allah'ı çok seven, iman ve amelleriyle Allah'ında onları çok sevdiği, yüksek makamlı insanlar, Enbiyalar, Evliyalar, Asfiyaları Kendine dost etmiştir. Onlara mucizeler, yardım ve ikramlar verip, düşmanlarına semavi azaplar veriyor.
Sevimli dostlarından Hz. Muhammed aleyhisselatü vesselamı seçip, yeryüzünün yarısını, insanların beşten birisini asırlarca nuruyla aydınlatıyor.

Kainat Hz Muhammed (sav) için yaratılmış, İslam dini ve Kur'ani Kerim ile aydınlanıyor. Kıyamete kadar sürecek dinin temellerini atmış, güzel yaşaması gerekirken, çok zor ve sıkıntılı, altmış üç sene gibi kısa ömür verilmiş.

Şimdi hiç imkanı varmı, Peygamberimiz (sav) ve dine hizmet etmiş dostları dirilmesin, mükafatını almasınlar? Şimdi hayatta olmasınlar, kabirde çürüsünler? Binlerce kez tövbe. Kainat sürekli yenilenmesi, yeryüzü ilkbahar ve sonbaharda ölüp dirilmesiyle ispat eder.

Yedinci Şua'dan Ayetül Kübra'da ispat ettiğimiz gibi, Kainat Allah'ın emrine girmiş ve mülküdür. Bir ve var olduğunu açıkca göstermiş. Ahiretin gelmesiyle zulüm ve alay içinde olan mazlumlar, Allah'ın geniş Rahmeti ve hikmetiyle zulümden kurtulacak, perişanlıktan kurtulacaklardır.

Elbette kıyamet kopacak, Haşr ve Neşr olacak, ceza ve mükafat mahkemesi açılacak. Kainatın merkezi olan insanın kıymeti gerçekleşsin. Kainatın ve insanın Rabbi olan Allah'ın Adaleti, Hikmeti, Rahmeti, saltanatı istikrar bulsun. Dostlar bir araya gelsin, emeklerinin karşılığı mükafatlarını alsınlar.

Madem Allah var, elbette ahirette vardır. Nasıl iman esaslarıda sonsuz aleme şahitlik eder. Meleklere, kadere, hayır ve şerrin Allah'tan geldiğine iman ettirir.

Meleklerin varlığını ve ibadetlerini ispat eden deliller, konuşmalarını (Cebrail as) gözle görme, Cennet ve Cehennemi insan ve cinlerin dolduracağı doğru haberlerle ispat edilmiştir.
Bilmediğimiz Amerika kıtasını Cebrail as söylediği nakledilmiştir. Meleklerin varlığını kabul ettiğimiz gibi Cennet ve Cehennemin var olduğunu kabul ederiz.

Yirmi Altıncı Söz olan Risale i Kader'de imanı ve ahireti geniş anlattık. Çekirdeklerin proğramını içine yazan Allah elbette insanların amelini de yazacak. Kayıt etmesi saklaması, elbette büyük mahkeme içindir. Ahiret olmasa dünya manasız olur, emekler boşa giderdi. Kainat nasıl varsa o zaman ahirette vardır.

Sonuç olarak imanın beş şartı, ahirete, Haşr ve neşre, açılmasına işaret eder, açılmasını isterler. Ahiretin önemi, Kur'an'ın üçte birinin ahireti anlatmasından bellidir. Dünyada herşey Ahiret üzerine bina edilmiştir.

SAİD NURSİ – ASAYI MUSA – DOKUZUNCU HUCCETİ İMANİYE – MUKADDİME'den alıntıdır



AİLEDE Kİ MUTLULUĞUN SIRRI AHİRET İNANCIDIR

AİLE MUTLULUĞUNDA Kİ SIR
AHİRET İNANCIDIR - - BİRİNCİ NOKTA
Ahiret inancı insan hayatının, mutlu yaşamanın sırları, büyük kuralları, olduğuna yüzlerce delil vardır. Dört örnekle anlatalım.
BİRİNCİSİ DELİL: İnsanları yarısı olan çocuklar, yalnızca Cennet fikriyle, çok acı veren ölümlere karşı dayanabilirler. Çok zayıf ve nazik vücutlarında, iman kuvveti bulabilirler. Çok çabuk ağlayan dirençsiz ruhlarında, Cennet ile ümitlenip, mutlu yaşayabilirler.

Mesela cenneti düşünerek der ki; “ Benim küçük kardeşim veya arkadaşım öldü, cennet kuşu oldu, Cennette gezer, bizden daha iyi yaşar.” Yoksa her zaman etrafında ölen çocuk veya büyüklerin acısına, endişeli bakışlarıyla manevi ruhları, dirençleri karmakarışık olur. Gözleriyle beraber ruh, kalp, akıl gibi bütün duygularını kaybedip, ağlayarak mahvolur, deli divane olur, mutsuz ve karamsar bir şekilde haytını sürdürür, toparlanamaz, faydalı değil zararlı insan olur.

İKİNCİ DELİL: İnsanın yarısı olan ihtiyarlar, yalnız ahiret hayatı ile yaklaşmış olan kabre dayanabilirler. Çok sevdikleri hayatlarının, dünyanın bitmesine karşı teselli bulabilirler. Çocuk gibi çabuk etkilenen ruhlarında ve mizaçlarında, ölüm ve yok olmaktan çıkan üzüntü, dehşet ve ümitsizliğe karşı ancak ebedi hayat ümidiyle karşı koyarlar.
Yoksa şefkate layık yaşlılar, istirahate muhtaç kalbiyle, endişeli babalar, analar olurlar. Ruhlarından gelen çığlık, kalbten gelen üzüntü olacak ki; bu dünya zindan ve hayatları sıkıntılı ve zehir olurdu.

ÜÇÜNCÜ DELİL: İnsan hayatının dayanak noktası olan gençler, delikanlılar aşırı hislerinin, duygularının olduğu zamandadırlar. Kendilerini, haddini aşan zulümlerden, etraflarına zarar vermelerden, durduracak olan yalnızca Cehennem inancıdır.
Cehennem korkusu olmasa, “Güçlü olan yener” düşüncesi hakim olan şarhoşlar, uyuştrucu tuzağında olanlar, zevkleri için zayıfları ezer ve hayatlarını cehennem eder. İnsanlığını öldürüp zararlı hayvan olurlardı.

DÖRDÜNCÜ DELİL: İnsanın dünya hayatındaki en önemli şey aile hayatıdır. Dünyada mutlu yaşamak için aile hayatı, kişinin sığınağı ve küçük dünyasıdır. Aile hayatında ki saadet ise; samimi ve ciddi, vefalı olup iyilikleri görme, hürmetli ve sevgi dolu, fedakar merhamet ile olabilir.
Bu hakiki hürmet ve samimi merhamet ise, ebedi bir arkadaşlık ve beraberliği devam ettirmek, babalık ve evlada yakışır kardeşlik ve arkadaşlık yapabilecek fikir ve inançla olabilir.

Mesela, der; “Dünyamda ve ebedi alemde sürekli eşimdir. Şimdilik ihtiyar veya çirkin olabilir, zararı yok. Allah için, ahiretteki ebedi güzelliği için, daimi arkadaşlığın hatırı için, fedakarlık ve merhamet ederim.” diyerek karısına güzel bir huri gibi muhabbet, şefkatle davranır.

Yoksa kısacık veya bir, iki saat sürüp ayrılan arkadaşlık, elbette yüzeysel ve geçici, devam etmeyen, hayvan gibi kendi cinsine acıma hissi şeklinde, yapmacık sahte bir sevgi olur. Hayvandaki gibi sadece cinsi münasebet veya başka menfeatler, hürmet ve sevgiyi yener, dünya Cennetini yıkıp, Cehenneme çevirir.

İşte Haşre imanın yüzlercesinden biridir. İnsanın hayatını ilgilendirir. Bu dört delil düşünülse, diğerleriyle kıyas edilse, anlaşılırki; haşrin gerçekleşmesi, insanın için yüksek adalet ve bütün ihtiyaçları için gereklidir. İnsanın midesindeki yemeğin vücuduna gerek olduğunu herkesin bildiği gibi, haşrin olmasıda gerçektir.

Haşre inanmasa insanlıktan çıkar, mikrop yuvası leş olur. Toplum ahlakıyla ilgilenen sosyologlar, idareci siyasetçiler, ahlak bilimciler önleyemez, kulakları çınlasın. Düşünsünler ahiret boşluğunu ne ile doldurabilirler? Toplumsal yaraları nasıl tedavi edebilirler?

SAİD NURSİ – ASAYI MUSA - - Dokuzuncu Hucceti İmaniye'nin -  Mukaddimesi'nden alıntıdır.

9 Nisan 2019 Salı

ALLAH'A MÜNACAT, BÜYÜKLÜĞÜNÜ ÖVME

ALLAH'A MÜNACAT, BÜYÜKLÜĞÜNÜ ÖVME
Bakara Suresi 64. Ayet: “Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanlara yarar sağlayacak şeylerle denizde seyreden gemilerde, Allah’ın gökyüzünden indirip kendisiyle ölmüş toprağı dirilttiği yağmurda, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgârları ve gökle yer arasındaki emre amade bulutları evirip çevirmesinde elbette düşünen bir topluluk için deliller vardır.”
Ya İlahi, Ya Rabbi! Ben imanın gözüyle ve Kur'anın ışığıyla, Resulü Ekrem aleyhisselatü vesselamın dersiyle ve Hakim isminin gösterdiği ile görüyorum ki; semavatta dönen her şey, düzeniyle Allah var diyor. Ve gezegenler, sakin ve gürültüsüz vazifeleriyle, direksiz durmalarıyla, ölçülü yaratılışlarıyla, vazifeleriyle, ışıklı gülümsemeleriyle, on iki gezegenin uydularıyla dönmeleri, Allah var ve kainat, Allah'ın emrinde der, Senin Rububiyetine ve bir olduğuna şahidlik ederler.
Ey zemin ve gökleri yaratan Allah! Zerreleri idare eden, emrini dinleten Allah! Uzaydaki ordu gibi gezegenler, Senin Rububiyetinin büyüklüğüne ve gücüne ve semavatı idare eden hakimiyetine, bütün canlıları kapsayan ilmine, Rahmetine kuvvetli işaret ederler. Allah var diyen ışıklardır.
Güneşin yeryüzündeki görevleri, delil ve ihtarı, güneşin arkadaşları olan yıldızların bazıları, ahiret alemine bakar, vazifesiz değiller, belki baki olan alemin güneşidirler.
Ey Vacibul Vücud!,Ey Vahidi Ehad olan Allah! Göktekiler, hakimiyetini kabul eder, lisanlarıyla Allahu Ekber, Subhanallah derler, bende onların tesbihi kadar Allahu ekber, Subhanallah derim.
Ey isimleri her şeyde görünen! Ey büyüklüğü gizlenmiş olan Kadiri Zülcelal! Ey mutlak var olan Allah! Kur'an ve Peygamberimin (sav) dersiyle anladım ki; atmosferdeki bulutlar, şimşekler, rüzgarlar, yağmurlar da, Allah var ve birdir diyorlar.
Şöyle ki; Cansız, aklı olmayan bulut, hayat suyu olan yağmuru, muhtaç olanlara getirmesi, ancak Senin gücün ve Rahmetinle olabilir, tesadüf olamaz. Yağmuru müjdeleyen, elektrik gibi aydınlatan şimşek Lisanı ile konuşarak “Subhanallah, Allah kusursuzdur ve çok güçlüdür, beni yarattı,” der.
Rüzgar ise, hava ve rızk taşır, serinletir. Görevi çok olup, büyük fırtınalarla Senin gücüne şahedet eder, Senin merhametinle bulutları götürür ve suyunu boşaltır. Yağmur damlaları, Senin Rahmetine ve sevgine şahitlik ederler.
Ey her şeyde daimi tasarruf eden! Varlıkları sonsuz bereket ve cömertliği ile güzelleştiren Allah! Emrinle bulut, şimşek, rüzgar, yağmur bir araya geliyor, birbirlerine yardım ediyor. Bazan koca dünyayı mahşer yerine çeviriyor, toprakta suyu çekerek, büyük gücüne işaret ederler. İlmin ile her şeyi kuşattığına, görevlerini yaptırdığına şahidlik ederler.
Ey her şeyi istediği şekilde yaratan Allah! Her zaman haşir ve kıyameti göstermek için, bir saatte yazı kış, kışı yaza döndüren, gücünü gösteren, dünyayı ahirete çevirecek işaretleri gösterensin.
Baharda, sonabaharda yeryüzüne elbise giydiren, ağaç ve hayvanların yaşadığı yere göre ihtiyaç ve rızkının verilmesi, bitki ve hayvanların sanatlı ve ince yaratılışlarıyla, düzenli ve ölçülü olmaları, hayvan yumurtalarının ve çekirdeklerin karışmadan, fabrikadan çıkmış gibi kendi türlerini vermeleri, Allah'ın varlığına ve birliğine, büyük gücüne güneşten daha parlak şahitlik ederler.
Hem hava, su, ışık, ateş, toprak görevlerini iyi yapıyorlar. Bütün dağlardaki basit türlü türlü meyveleri, Allah'ın görünmeyen hazinesinden getirmesi, birliğine işaret eder.
Ey Kudreti ve ilmiyle herşeye en güzel suret veren ve yenileyen Allah! Ey bir ve sonsuz olan! Varlıklara bol lütuf ve ihsan eden! Bende Senin var ve bir olduğuna kainatın içindekiler, görevleri ve tesbihleri kadar şahitlik ederim.
Yeryüzündeki bitki ve hayvanların, emirlerine tam itaat etmeleri, yüz bin çeşitlerinin eksiksiz olması, yardımlaşmaları, parçalanmamaları, merhametinle kuru topraktan rızıkların verilmesi, doğum ve ölüm ile değişmeleri, sevkleri ve idareleri, Seni tesbihle övmeleri, Senin Rububiyetinin mükemmel ve her tarafı kapsayan bir hakimiyetin ve ilmin olduğunu gösterir.
Ey görünmesi gizlenmiş, kusursuz olan Allah! Yeryüzünün bütün takdis ve tesbihleriyle, hamdler ve senalarıyla Sana Hamd ve şükrederim. Seni kusurdan, aczden, şirkten takdis eder, kusursuz ve tek olduğunu söylerim.
Ey karaların ve denizlerin Rabbi olan Allah! Kur'an ve Peygamberimiz Resulü Ekrem aleyhisselatü vesselamın dersiyle anladım ki; gökler gibi denizler, nehirler, çeşmeler, ırmaklar, içindeki canlılar, basit kumdan rızıklarının verilmesi, milyonlarca yumurta vermeleri, bütün balık ve canlıların vazifeleri, müceherlerin bütün güzellikleriyle beraber yaşamaları, Allah'ın varlığına ve birliğine işaret eder.
Dünyanın dönmesiyle karaları istila etmeyen denizler, içindeki ölenleri yiyen, denize temizlikçi balık yaratan, insanları gemilerle seyahat ettiren, balıklarla rızıklandıran, yıldızlardan denizin dibindeki küçücük canlılara kadar yetişen Allah'ın, büyük gücüne işaret ve şahitlik eder, lisanlarıyla Allah'ı anar, kusursuz olduğunu ispat ederler.
Ey dağları yeryüzüne direk yapan Kadiri Zülcelal Allah! Anladım ki; nasıl denizler ve canlıları Seni tanıyor ve tanıtıyorlar. Dağlar da dünya dönerken zeminin sallanmaması, fırtınalardan, denizlerin istilasından, havanın zehirli gazlarından korumasına, suyun birikmesine, canlılara lazım olan madenlerin hazinesi olmasına, ettiği hizmetleriyle Allah'ı tanıyan ve tanıtanlardır.
Dağlardaki bitkilerin ilaç olması, çiçeklerle süslenmiş, hayvanlara yiyecek olması, tesadüfle olması imkansız olan, tuz, limon tuzu, sulfato denen kinin sıtma hapı, şap gibi görünüşleri aynı tatları farklı olan ve basit topraktan çıkan çeşitleri, mucize yartılışlarıyla, toprağın içinde karanlık ve karışık oldukları halde şaşırmadan türlerini verirler. Ayrı ayrı vitaminleri temin edilmiş, dağların içi ve dışı ihtiyaçlara göre doldurulmuş, bunca güzellikleri yapan ve kapsayan Allah'ın, Rahim ve Kerim olduğuna, merhametli ve cömert olduğuna işaret ve şahitlik ederler. Tespih eder, överler.
Allah; misafir sever Hakim, şefkatli Kadir, Rububiyeti bol olan Sani, elbette çok sevdiği dünya misafirlerine, ahirette bol bol hazineler hazırlamıştır. Dağlara bedel ahirette de yıldızlar vazife görür.
Ey Halıki Rahim! Ey Rabbi Rahim! Kur'an ve Resulün (sav) dersiyle anladım ki; diğerlerinin tanıdığı ve tanıttırdığı gibi, yeryüzüdeki bütün ağaç ve bitkiler; yaprakları, kendinden geçmiş gibi sallanarak, Allah'a tespih ve zikir ediyorlar. Sani olan Allah, dünyada uyumlu ve bol rızıklı, emrini dinleten Rabbani İsimleriyle yüzbin çeşiti hiç şaşırmadan icad eden, tohumlarla devamını veren, idare eden Allah, vardır ve bir tanedir diyerek şahitlik ederler.
Allah'ım!, vahdaniyetin ve Rububiyetinle, yeryüzünde baharı bir çiçek gibi kolayca yapan, büyük gücün vardır. Sayısız insan ve hayvanları, bitkileri, Rahman isminle rızıklandıran, hadsiz nimetine bütün parmaklarıyla işaret eder, nimetine şükreder, Sana sena eder ve överler.
Hem kısa misafirhanede bir çok ikram ve masraf eden, misafirlerine dünyada merhamet eden, Zatı Rahim olan Allah bunca ikramı, Kendini sevdirmek ve tanıttırıp emirlerini yaptırmak için veriyor. İnsanların “Bize tattırdı, yedirmeden idam etti” dememesi için, dostlarını düşman etmemek için veriyor.
Güzel lezzetli meyve ve sebzeleri ağaç tablalarının eline ve bitkilerin başlarına koyup misafirlerine gönderiyor. Cennetin örnekleri olan bitkiler ve ağaçlar lisanı hallariyle Senin mülkünde, Senin kudretinle, Senin Rahmet ve Hikmetine boyun eğmiş, emrine itaat ederler.
Ey büyüklük ve gücünü gizleyen Allah! Sani Hakim ve Halıki Rahim olan Allah! Bütün ağaç ve bitkilerin yaprakları, çiçekleri ve meyvelerinin dilleri ve sayıları kadar, Seni kusurdan, acizlikten, ortaktan takdis eder, Hamdü Sena ederim.
Ey kudreti her şeye yeten Allah! Ey tedbirli ve idareli olan Allah! Ey Rahim olan Allah! Kur'an ve Peygamberimin dersiyle anladım ve iman ettim ki; bütün hayvan ve insan, kusursuz yaratılişları ve duygularıyla, Senin varlığın ve sıfatlarını gösteriyorlar. Bu ince yaratılış, aklı olmayan tabiatın işi olamaz, tasadüf ve kendi kendine olması ise yüz derece daha imkansızdır. Ancak İlah olan neye ihtiyacı olduğunu bilir. Yüzdeki güzellik ve her şeyin insanın emrine verilmesi Allah'ı işaret eder.
Doğudan batıya, mikroptan gergedana, en küçük sinekten büyük kuşa kadar, Rahmeti ile rızıklarını vermiş, görevlerini yaptırıyor. Rabbaniyenin Kemali Hüsnü ile yavrulara en lezzetli sütü vermesi, büyüttürmesi, Allah'ın şefkatini ve yardımını gösterir. Güzel Cemaline şahitlik ederler.
Ey Rahmanürrahim! Ey sözünde duran Allah! Ey hesap gününün sahibi Allah! Senin Resulü Ekrem aleyhisselatü vesselamın dersiyle, Kur'anın doğru yolu göstermesiyle anladım ki; madem kainatta en önemli şey hayattır ve ruhtur. Akıllı olan insandır. Bütün kainat insan için çalışıyor. İnsan yaratılışında Allah'ı çok sever, Allah'da onları sever, kendini vesile ile tanıttırır. İnsanın kabiliyeti ve manevi ruhu baki aleme bakar. Kalbi ve aklı ölümsüzlük ister. Dualarıyla Allah'a yalvarır, baki alem ister.
Elbette insanları Yaratan Allah, onları ölümle yok etmez, muhabbet için yaratılan insanı düşman eylemez. Başka alemde mutlu yaşaması için çalışıp baki alemi kazanmasını ister. İnsanlara örnek olan yol gösterenleri dinlemesini ister. Evet ebedi Allah'ın sadık dostu da ebedi olacak, insanın akıllılarına ölümsüz olmak yakışır.
Hayvanlarında baki kalacağı, Süleyman as hüdhüd kuşu ve karınca, Salih'in as devesi, Ashabı kehfin köpeği gibi hem ruhu hem bedeniyle baki aleme gideceği, her türden ara sıra kullanmak için, bir tek cesedi bulunacağı, sahih hadislerden anlaşılmaktadır. Allah'ın rahmeti bunu gerektirir.
Ey varlıkları ayakta tutan, her şeye gücü yeten Allah! Bütün canlılar ve akıl sahibi olanlar, Rahmetinle emirlerini dinlemişler, fıtrı vazifelerle görevlendirilmişler. Bir kısmı zaaflarına yenilmiş, rahmetinle Sana yönelmişlerdir. Lisanlarıyla emirlerini yapıp, Seni yükseltmiş ve hakimiyetini kabul edip ibadetlerini yapmışlardır. Nimetlerine hamd ve şükür etmişlerdir.
Ey büyüklüğü gizlenmiş Allah! Ey kusursuz olan Allah! Bütün canlıların tesbihiyle, Senin kusursuz olduğunu söyleyip, diyorum ki; “Ey her şeyi sudan yaratıp hayat veren Allah'ım, Sen her türlü noksan sıfatlardan uzaksın.”
Ya Rabbel Alemin! Ey öncekilerin ve sonrakilerin Rabbi! Semavatın sahibi Allah! İnsanların yüksek mertebede olan Enbiya, Evliya, Asfiyanın kableri ve akılları manevi alemi görmüş, keşifler ve ilhamlarla anlamış, hepsi birden Senin var olduğuna ve her şeyde görünen birliğine, şahitlik edip, haber veriyorlar. Mucize ve kerametleriyle haberlerini ispat ediyorlar. Bunların imamı olan Resulün, Hz Muhammed'in (sav) haberini tasdik eden Kur'ani Kerim, Senin varliğina, birliğine, sıfat ve güzel isimlerine, imanın güzelliğine ayetleriyle şahitlik eder.
Kalbin en gizlisini bilen, hafıza veren, isteklerini işiten, yeryüzünün elbisenini kolayca değiştiren, küçücük sineği yapan Kudretini, büyüklüğünü hepsi doğru haberlerle ispat eder.
Kainatı büyük kitap ve insana saray yapan, cenneti cin ve insana hazır yapan, zerreden göklere kadar her şeyi itaat ettiren, levhi mahfuzda kayıt yapan, canlıları DNAsı ile proğramlayan, saadeti isteyen insana ebedi saadet sözü veren, arkadaşlarıyla beraber olacaklarına, işaret ederler.
Kötülere cehennem olduğunu, Allah'ın Kur'andaki tekrar eden tehditlerini anlatırlar. Haşri inkar eden, insanlara zulüm eden, Allah'ın büyüklüğüne ve Rab'lığına dokunan küfürleri, Nurlu insanların anlattıklarını red edenlere Adaletini göstermen, büyüklüğünün işaretidir.
İsra Suresi 43. Ayet: “Allah, zalimlerin söyledikleri şeyden beridir. O, çok Yücedir ve Uludur.” ayetini vücudumun zerreleri kadar söylemek istiyorum. Senin sadık elçilerin, baki alemdeki hazinelerine, güzel isimlerine, bütün hakikatlerin koruyucusu olan Hak isminin adaleti olan büyük haşr olduğuna iman ederek kullarına ders veriyorlar.
Ey Enbiya ve Sıddıklsrın Rbbi! Onlar Senin emrinde vazifeli kullarındır. Büyük kainatı Allahu Ekber, Lailahe İllallah, Hamdolsun, Subhanallah diyerek, zikir evine dönüştürdüler. Allah'ım bütün kainattakiler, onların ihtiyaçlarını vermen hürmetine, Kudretin, İraden, Hikmetin, Hakimiyetin hürmetine, nefsimi bana itaatkar eyle. Kur'ana ve imana hizmet için, insanların kalblerine Risalei Nuru sevdir. Bana ve arkadaşlarıma, kamil iman ve hüsbnü hatime, güzel sonuç ver.
Hz Musa (as)a denizi, hz ibrahim (as)a ateşi, Hz Davut (as)a dağı ve demiri, Hz Süleyman (as)a cinni ve insanları, Hazreti Muhammed (sav)e güneş ve ayı emrine verdiğin gibi, Risalei Nur'a kalblere ve akıllara sevdir. Beni ve Risale i Nur talebelerini, nefis ve şeytanın şerrinden koru. Cennetül Firdevsle müjdele. Amin. Amin. Amin
Kur'andan, Peygamberimizin münacatından ve Cevşenül Kebir'den aldığım dersi, tefekkür ibadeti, Rabbi Rahimin dergahına arz ederken kusur etmişsem, Kur'an, Peygamberim ve Cevşen'in şefaatleri hürmetine, Rahim olan Allah'tan affımı istiyorum. Bakara Suresi 32. Ayet okunur.
Yunus Suresi 10.Ayet: onların dualarının sonu şudur. Hamd Alemlerin Rabbi Allah'a mahsustur.
Said Nursi – Asayı Musa - - Sekizinci Hucceti İmaniye'den özet alıntıdır.










5 Nisan 2019 Cuma

GÜZEL ÖĞÜTLER

1- Dinimiz güzel ahlak dinidir... Kimseyi incitme... Sözlerinden bal aksın...

2- İnsanlar yanında huzur bulsun... Çok konuşma... Konuşursan da faydalı konuş...

3- Dedikodu iğrençliğinden kaç... Yanında yapılmasına izin verme... Sözünü dinleyecekler ise yapanları ikaz et... Küseceklerse küssünler...

4- Sen Allahü teala için yaşa... Ne gıybete, ne başka uygunsuzluklara izin verme... Yapıyorsan artık 'dur' de... Çevrene öncü ol...

5- Kalp kırma... Kırılmaya alış ama kırma... Rabbinin çevrendekilere verdiği nimetlere sen de sevin... İnsanlar iyi oldukça mutlu ol...

6- Dertlilerin derdiyle dertlen... Kendini beğenme... Unutma ki Allahü tealanın verdikleriyle ayakta ve hayattasın...

7- İbadete üşenme... Sendeki kusuru söyleyenlere teşekkür et... Dostla muhabbet et, düşmanı idare et...

8- Sıkıntılarda dağılma... Hemen Rabbine sığın... Sevdiklerinin hürmetine iste... Sakın umut kesme...

9- Tevazuyu elden bırakma... İyilik yaptığında sakın başa kakma... Bu iyiliği yapmana da Allahü tealanın güzel terbiyesi sebep oldu...

10- İnsanlara yaranmaya çalışmak ne aşağılık bir iştir... Bu sende var ise yüz çevir... Dua et ve bunu iste...

11- Caiz olacak şekilde şık giyin... Girdiğin meclislerde sözlerinle, giyiminle ilgi odağı ol... Müslümanlığı en güzel şekilde göster...

12- İnsanlar yanında edepli ve rahat ol... Şu, bu beni nasıl görüyor diye düşünme... Gözlerine girmeye çalışma... O insanlar da fani...

13- Dünyalığın ile böbürlenme... Ölümü çok düşün... Çok zenginler aniden o dünyalıkları bırakıp gittiler... Gidiyorlar...

4 Nisan 2019 Perşembe

HAYAT, ÖLÜM VE YENİDEN DİRİLME, HAŞR

HAYAT, ÖLÜM VE YENİDEN DİRİLME
Hayyı Kayyum, her şeyi ayakta tutan Allah'ın Muhyi ve Mumit, hayat ve ölüm vermesi kuralıdır. Ölmüş ve kurumuş koca yeryüzünü canlandıran, üçyüz binden fazla bitkileri hayat verip sonra öldürerek büyük gücünü gösteren, bütün semavi fermanlarıyla, öldükten sonra insanı dirilteceğini bildirerek, insanların dikkatini ebedi saadet olan cennete çeviriyor.

Bütün kainattaki varlıkları başbaşa, omuz omuza, elele verip emir ve iradesi yönünde döndürüp birbirine yardım ettiren, yaratmasının büyüklüğünü gösteren, insanları kainatın en önemli ağacı ve nazik, nazlı, yalvaran meyvesi yapan, yaratanını kabul ettiren, her şeyi emrine vererek, insana çok önem verdiğini gösteren, bir Kadiri Rahim, bir Alimi Hakim olan Allah kıyamet getirmesin. Haşri yapmasın, insanı mutlu etmesin, büyük mahkemeyi açmasın, Cennet ve Cehennemi yaratmasın? Haşa ve kella, binlerce tövbe olsun. Allah'ın büyüklüğüne ve adaletine terstir.

Bu alemi yaratan şanı yüce Allah, her asırda, her senede, her günde, yeryüzünde büyük haşri, ölümden sonra dirilişi, kıyametin pek çok örneklerini, işaretleriyle gözümüzün önünde icad ediyor.

Baharda yeryüzünün canlanmasında görüyoruz ki, beş altı gün içinde, küçük ve büyük hayvanların, bitkilerin üç yüz binden fazla olan çeşitlerini ölümünden sonra diriltiyor. Bütün ağaçların, otların köklerini ve hayvanları çoğaltarak, aynı örneklerini icad ediyor. Halbuki maddeten farkları çok az olan tohumlara, o kadar karışmışken, mükemmel bir DNA vererek, çok hızlı ve geniş yerleri kolay, büyük düzen ve ölçü ile, altı gün veya altı hafta içinde diriltiliyor. Hiç mümkün mü bu kadar işi bir arada yapan, semavat ve arzı altı günde yaparken zor olmayan Allah'a, insanı ölümünden sonra diriltmek zor gelsin? Binlerce tövbe esağfirullah. Bu Allah'ın büyüklüğüne ve gücüne ters düşer.

Mesela, büyük bir Yazarın, harfleri bozulmuş, mahvolmuş, üç yüz bin kitabı, bir sayfada karıştırmadan, hatasız ve noksansız, hepsini beraber çok güzel bir şekilde bir saatte yazdığını gördüğün halde, birisi de sana dese “Suya düşmüş ve silinmiş olan kitabını, bir dakikada ezberden yazsın” diyebilirmisin ki, “Yapamaz ve inanmam”.

Veya mucizesi büyük ve bir olan Allah, kendi gücünü göstermek için, ibret veya eğlence için, bir işaretle dağları kaldırdığını, (Musa as zamanında olmuştur.) memleketleri helak ettiğini, (Hud, Ad, Semud, Lut kavmi gibi..) denizi kara, karayı deniz yaptığını (Japonya'da ki tufan gibi) gördüğün halde, büyük bir taş dereye yuvarlanmış, misafirlerin yolunu kesmiş geçemiyorlar. Ev sahibi dese “Allah, bir işaretle kayayı kaldıracak, misafirleri yolda bırakmayacak” sen diyebilir misin, “Kaldırmaz veya kaldıramaz.”

Veya Allah, bir günde orduyu yaptığı halde, bir boru sesiyle istirahat için dağılmış orduları toplar, taburlarla emrine girer. Desen ki; “İnanmam” ne kadar delice hareket ettiğini anlarsın.

İşte bu üç örnekle anladın ise, bak; Nakkaşı Ezeli oan Allah, gözümüzün önünde kışın beyaz sayfasını çevirip, baharda ve yazın yeşil yapraklarını açıp, yeryüzü sayfasında, üçyüz binden fazla çeşitle, kudret ve kader kalemiyle,en güzel biçimde yazar. Birbirine karışmaz, beraber yazar, birbirine engel olmaz. Yapıları ve özellikleri birbirinden ayrı olanları karıştırmaz, yanlış yazmaz.
Bir ağacın ruh proğramını, DNAsını nokta kadar küçük bir çekirğe yerleştirip ve koruyan, Hakim ve Hafız olan Allah, insanın ruhlarını nasıl korusun, denilir mi? Dersen aptallık olur.

Ahirete giden misafirlerinin önünden, kaya gibi dünyayı nasıl kaldıracak, dağıtacak denilebilir mi? Hem yeniden, bütün canlıları her baharda “kün fe yekün” eden, “ol deyince oluveren” ve kaydedip yaşayacağı yere yerleştiren, ordular icad eden, Zülcelal olan Allah, tabur misali cesed olanları, birbiriyle tanışan, esas parçaları zerreler olan topluluğunu, bir bağırma ile nasıl toplar denilir mi?
Hem dünyanın her yerinde, her asırda, her günde baharın canlanmasına benzeyen, gece ve gündüzün değişmesinde, havada bulunan bulutların icadı ve düşmeden durmasında, yok olmasında yeniden dirilmeye örnekler ve işaretler, ne kadar süslü sanatlar olduğunu gözünle görüyorsun.

Hatta hayalinde bin sene önceye gitsen, o gün ile bu günü birbiriyle karşılaştırsan, asırlar ve günler sayısınca ölümünden sonra dirilen yeryüzünü ve kıyametin örneklerini görürsün. Sonra bu kadar örnekleri gördüğün halde, ölümden sonra dirilmeyi akıllıca değil, kabul edemem deyip, inkar etsen, ne kadar delilik ettiğini anlarsın.

Bak Allah (c.c.) Kur'an'da ne diyor: Rum Suresi 50. Ayet: “Şimdi Allah'ın rahmet eserlerine bak, ölümünden sonra yeryüzünü nasıl diriltmektedir. O ölüleride gerçekten diriltecektir. O her şeye güç yetirendir.”

Sonuç olarak Haşre, öldükten sonra dirilmeye engel olacak bir şey yoktur. Gerçekleşmesi sebeplerle olacaktır. Şu koca dünyada kalabalık olan canlılar, basit bir hayvan gibi hayat ve ölüm veren, insana ve hayvana dünyayı güzel bir beşik, güzel bir gemi yapan, güneşi misafir hanelerine ışık ve soba yapan, yıldızları geceye ışık ve meleklerine dinlenme yeri yapan Allah, muhteşem bir Rububiyeti, yarattıklarının bütün ihtiyacını vermesi, kainatta geniş hakimiyeti var ve emrindedir.

Bu kadar önemli şeyler, geçici ve devamı olmayan, kararsız ve önemsiz, değişken ve eksik dünya işleri üzerine kurulmaz. Demek, ona layık, daimi ve kararlı, sonu olmayan muhteşem bir ahiret diyarı, sonsuz bir memleket var. Bizi onun için çalıştırır, oraya davet eder,, orada yerleştirir, dünyadan ahirete geçirir.

Bu haberleri Kur'an ile ve Peygamberi Hz.Muhammed (sav) ile ve huzuruna yakın olan Allah'ın emirlerini yayan, bütün nurani ve iyi ruhlar topluluğu, bütün nurlu ve iyi kalbler, nurlu ve aydın akıllar şahidlik ederek, ahirette mükafat ve ceza hazırlandığını, hepsi birden haber veriyorlar. Kur'ani Kerim de, sürekli tekrarlarla mükafatı ve cezayı anlatır, tehdit eder.

İyi ahlaklı ve Allah'a inanıp emirlerini yapanlara, Peygamberi Hz Muhammed (sav) kabul edip, sözünü dinleyenlere mükafatı kesindir. Vazgeçmez, tövbe edenlerin ufak hatalarını affeder.

Küfür ve iman etmeyerek, Allah'ı kabul etmeyen veya putlara tapanlara ceza sözü kesindir.
Vazgeçmez. Affa uğramazlar. Çünkü Allah'ın hakkını vermemiş, yarattığı her şeyi, nimetlerini, verdiği hayatı inkar etmiş, bütün canlıların hakkını çiğnemiştir. Ceza vermemek, diğer canlılara zulüm olur. Bu da Allah'ın adaletinde yoktur. Allah'ı tanımamak Kur'ani Kerim'de,
Lokman Suresi 13. “Ayet: Şüphesiz ki, şirk büyük bir zulümdür.”ayetlerle bildirilmiştir.

Mevkice bütün insanların yıldızı gibi olan Alimler topluluğu, Allah'ın ilminde, ahiret konusunda ihtisas yapmışlar, ispat etmişlerdir. Buna rağmen iman edenler azdır.

Halbuki fende veya bir sanatta iki tane ihtisas sahibinin sözüne herkes inanır. Mesela Ramazan hilalinin doğdunu gören iki kişinin sözüne inanılır, inkarcılara inanılmaz.

Sonuç olarak bütün Alimlerin birlikte söylediği doğru haber, daha sağlam bir dava, başka görünür bir hakikat olamaz. Şüphesiz dünya ahiretin tarlasıdır. Mahşer ise ekin harmanı yeridir. Cennet ve cehennem ise ekinin parasının alındığı yerdir ve son duraktır. Elhamdülillah, Subhanallah, Lailahe illallah, Eşhedü enne lailahe illallah ve eşhedü enne muhammeden abduhu ve resuluh.

SAİD NURSİ ESERİ – ASAYI MUSA – ALTINCI HUCCETİ İMANİYE den alıntıdır.
( Onuncu Sözün Dokuzuncu Hakikati)



3 Nisan 2019 Çarşamba

PEYGAMBER NEDEN OLMALI

KAİNAT VARSA PEYGAMBER DE OLMALIDIR

BEŞİNCİ NOKTA: İki örnekle açıklayalım.
BİRİNCİ MESELE: Sani Zülcelal ve İsmi Hakim olan Allah'ın adaleti; her şeyin en hafif sureti en kısa yolu, en kolay tarzı, olması, en faydalı olmasıdır. İsraf, faydasız boş şeyler, yaratılış kanunların da yoktur. İsraf Allah'ın Hakim ismine zıttır. İktisat ise kanunun esasıdır.

Ey iktisatsız, israflı insan! Kainatın kuralı olan iktisadı yapmadığından, ne kadar gerçeğe aykırı davrandığını ve iki dünyanı harap ettiğini bil.
Araf Suresi 31. Ayet: “Yiyiniz, içiniz fakat israf etmeyiniz.” bu ayetin verdiği dersi, temel prensibi gör ve anla.

İKİNCİ MESELE: İsmi Hakem olan her şeyi en güzel yaratan Allah, açıkça Resulü Ekrem aleyhisselatü vesselamın peygamberliğine işaret ediyor.

Evet, güzel bir kitap, ders verecek bir öğretmen ister. Allah kendini görecek ve insanlara gösterecek bir ayna verip, sanatı duyuracak tellal ister. Büyük kitap olan kainatın içinde yaşayan insan için, elbette büyük bir rehber, büyük öğretmen bulunacak.

Kitapta bulunan Kutsi ve hikmetleri anlatacak. Kainattaki mükemmellikleri ve yaratılış sebebini bildirerek, öğrenmelerine vesile olacak. Kainatın Allah'ın yarattığını, büyük sanatını, güzel isimlerini bildirecek, ayna görevi yapacak Peygamber gerektir.

Halik olan Allah, bütün canlılara Kendini sevdirmek, şuur sahibi olan insandan karşılılık istediğinden, geniş Rab'lık sıfatı görünen Allah'ı anlatacak, emirlerini yaptırmak için, kara ve denizi coşturacak, gökleri ve yeryüzünü çınlatacak, kusursuz anlatımıyla, şuurlu insanların dikkatini Allah'a çevirecek, Kutsi dersler ve talimatlarla, bütün akıl sahibi insanların kulaklarını kendine çevirecek, bir Kur'an-ı  Azimüşşanla, Sani olan Allah'ın büyüklüğünü, ilahi maksatlarını ve eserlerini en güzel şekilde gösterecek, en mükemmel şekilde kulluk yaparak karşılık verecek, bir Peygamber güneşin varlığı gibi dünyaya lazımdır ve olması mecburidir.

En büyük insan, Allah'ın emirlerini en güzel yapan ve göstererek öğreten, Resulü Ekrem, Hz. Muhammed aleyhisselatü ve selamdır. Güneşin ışığı gündüz için gerektiği gibi, kainattaki hikmetli yaratılış ve insanların kainatın efendisi olması için, Hz. Muhammed aleyhisselatü vesselam ın Peygamberliği gereklidir.

Kainat var ve inkar edilemiyorsa ve Allah'ın varlığı da inkar edilemez, güzel isimleri olan Allah'ın, eserlerini gösteren Rahman, Rahim, Vedud, Mün'im, Kerim, Cemil, Rab gibi isimlerinin her biri kainatta görünmektedir. İnsan için kainatın efendisi olmayı öğretecek Peygamber, Risalet'i  Ahmediye (a.s.m) gereklidir.

Mesela Allah'ın Rahman ismi, insanlara geniş merhametinden, Rahmeten lil Alemin, alemlere rahmet olan Hz. Muhammed aleyhisselatü vesselam ortaya çıkar. İsmi Vedud tan, Allah'ın ilahi sevgisi ile, Allah'ı tanır ve sevgili kulu olur ve mükafatını görür. İsmi Cemil ile varlıklar üzerindeki bütün güzellikler, sanatının güzelliğini anlatan, ayna olan Ahmediyenin (a.s.m) Peygamberliği ile bilinir, görülür, anlaşılır, tasdik edilir.

Sonuçta kainat var, canlı cansız varlıklar var, kainatın renkleri, ışıkları, sanatları, canlıların dünya hayatları, birbirine bağlı olmaları, yardımlaşma olması, merhamet, güzellik, ölçü, düzen, süs ve ziynet gibi hakikatler asla inkar edilemez. Zatı Vacibul Vücut, varlığı mecburi olan Allah ve Hakim, Kerim, Rahim, Cemil, Hakem, Adl isimleri de inkar edilemez.
Ve Allah'ın varlığını, büyüklüğünü, emirlerini ve terbiyesini anlatacak , dünyaya ilan edecek, büyük öğretmen, Allah'ın en sevgili kulu, semavi aynası olan Hz. Muhammed aleyhisselatü vesselamın Peygamberliği de asla inkar edilemez. Kâinatın varlığı gibi, güneşin ışıkları gibi, Peygamberliği kainatı karanlıktan kurtaran en parlak ışığıdır.

Peygamberimiz Hz Muhammed sallallahu aleyhi vesselama; günlerin sayısı ve bütün insanlar ve zerreleri sayısınca Allah'ın salat ve selamı Peygamberimizin üzerine olsun.

Bakara Suresi 32. Ayet: Seni her türlü noksan sıfatlardan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir ilmimiz yoktur. Sen her şeyi hakkıyla bilen ve her şeyi hikmetle yapansın.

SAİD NURSİ ESERİ – ASAYI MUSA - - BEŞİNCİ HUCCETİ İMANİYE den alıntıdır.

KIYAMETSİZ DÜNYA TAVANSIZ SARAY GİBİDİR

KIYAMETSİZ DÜNYA TAVANSIZ SARAY GİBİDİR
DÖRDÜNCÜ NOKTA: Onuncu Sözde anlatıldığı gibi, Sani Hakim ve mükemmel bir usta olan Allah, sarayın her taşında büyük sanatını yapsın, sonra saraya tavan yapmayıp, eserlerinin harap olmasına izin versin, buna aciz insan bile güler, tavansız ev olur mu? Damsız dünya olur mu?

Hakimi Mutlak ve büyük eser sahibi Allah, küçücük çekirdekten yüzlerce meyve veren ağaç yapsın, meyveler için masraflar yapsın, kimseyi faydalandırmasın, israf ettirsin. Bunlar Allah'ın büyüklüğüne ve adaletine zıttır.

Bunun gibi kainat sarayını ve içindeki varlıkların görevlerini yaptırıyor, ağaçlara, bitkilere, hayvanlara görevlerini ve ihtiyaçlarını vermiş. Sani Hakim olan Allah kıyameti ve haşri getirmesin, yaptığı eserler, canlıların vazifeleri boşa gitsin. Her canlının yaşantısını boş ve faydasız eylesin.
Kadiri Mutlak olan Allah'ın büyük gücüne ters düşer.

Kıyametsiz dünya hayatı, faydasızlık, çirkinlik, adaletsizlik ve sonsuz zulüm olurdu. Rahimi Mutlak olan Allah'ın merhametine ters olurdu. Kainatta görünen hikmet, rahmet ve adaleti inkar etmektir. Bunlar imkansız ve batıl olan şeylerdir.

İman etmeyenler, zulüm yapanlar kabirlerini gelsin görsün. Karanlık ve zulüm olan ve yılanların, akreplerin yuvası bir kuyudur. Ahirete İman edip, güzel amel yapanların mezarları da, cennet gibi güzel ve nurani bir yer olduğunu görüp, imana girsinler.
Said Nursi Eseri - Asayı Musa - Beşinci Hucceti İmaniye den alıntıdır.

22. Sure (Hac Suresi), 7. Ayet
Çünkü kıyamet muhakkak gelecektir. Onda hiçbir şüphe yoktur ve şüphesiz Allah kabirdeki kimseleri diriltecektir.

29. Sure (Ankebût Suresi), 5. Ayet
Her kim Allah'a kavuşmayı umarsa, bilsin ki Allah'ın tayin ettiği o vakit elbette gelecektir. O hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.

31. Sure (Lokmân Suresi), 34. Ayet
Kıyametin ne zaman kopacağı bilgisi şüphesiz yalnızca Allah katındadır. O, yağmuru indirir, rahimlerdekini bilir. Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilemez. Hiç kimse nerede öleceğini de bilemez. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, (her şeyden) hakkıyla haberdar olandır.