BİTKİ ÖRTÜSÜNÜ, DÜNYAYI, GÜNEŞİ,
YILDIZLARI KANDIRMAYA ÇALIŞIR
Yeryüzüne ilkbaharda çarşaf gibi,
nakışlı serilmiş bitkileri görünce, sebepler tabiat namına,
felsefe diliyle der ki; “Seni ben yaptım, senin sahibinim.”
O koca nakışlı seccade gibi olan
bitkiler der ki, “eğer seneler, asırlar boyunca yeryüzüne
giydirilen, sonra intizamla çıkarılıp geçmiş ipine asılan,
yeniden giydirilmek üzere tohumlarını bırakan, tohumların kader
programıyla biçimleri çizilmiş, ilk baharda gelecek zamanın
şeridine takılan, ve intizamlı, mükemmel ayrı ayrı süsleri
bulunan bütün gömlekleri, seccadeleri dokuyacak, icat edecek güç
ve sanat sende var mı?
Varsa arzın yaratılışından
kıyamete kadar, belki ezelden ebede ulaşacak, hikmetli ve kudretli
iki manevi elin varsa, bütün tabiatı icat edecek, mükemmel bir
düzen ile hikmetle tamir ve yenileme yapacak güç sende varsa,
bizim modelimiz, peçemiz, çarşafımız olan yerküreyi elinde
tutup mucidimiz olabilirsen, bana Rablık dava et. Yoksa haydi
dışarıya! Burada yer bulamazsın. Hem bizde kainatı yaratan
Allah'ı ve bir olduğunu gösteren mühürler var. bütün kâinatı
idare eder.
Senin; kainatı idare edemez, eşyaları
yaratamaz, ihtiyaçların hepsini göremez, her yerde hazır
bulunamaz, mekanı olan, sonsuz hikmet ve ilme sahip olmayan birisin,
bize sahip olamazsın.
Yeryüzünü de kandıramayan adam
dünyayı görür, belki bunu kandırırım der.
Yine sebepler ve tabiat diliyle der ki;
“böyle başıboş dolanıyorsun, sahipsiz olduğun görünüyor,
gel benim ol.”
Bunu duyan dünya Hak namına hakikat
diliyle, gök gürültüsü şeklinde ona der ki; “Halt etme! ben
nasıl serseri sahipsiz olabilirim? Benim elbisemi ve elbisemin
içindeki en küçük bir noktayı, bir ipi nasıl düzensiz
bulursun? Hikmetsiz ve sanatsız, sahipsiz görebilirsin? Bana
serseri dersin. Ben dönerek yirmi beş bin senelik yolu bir senede
gidiyorum. Mükemmel ölçü ve düzenle vazifemi yaparım. Nasıl
sahip olabilirsin? Kardeşlerimde benim gibi dönerek vazifemizi
yapıyorlar.
Bizim imamımız olan güneşin
etrafında döneriz. Allah'ın rahmetiyle bağlı olduğumuz güneşi
icat edip yerleştirecek, yıldızları ona bağlayacak, hızlı bir
şekilde döndürüp çalıştıracak sonsuz güç sende var mı? Bu
güç sende varsa Rab'lık davası çal, yoksa haydi cehennem ol, git.
Benim işim var, vazifeme gidiyorum.
Hem bizdeki, büyük düzenlemeler,
hızlı hareket, mükemmel itaat etme, işerimizdeki karışıklık
olmaması gösteriyor ki, bizim ustamız öyle bir Allah'tır ki,
bütün kainattaki var olan zerreden yıldızlara, güneşe kadar
emirle çalışan asker hükmünde, emrine itaat ederiz. Bir ağacı
meyveleriyle düzenleyip süslediği gibi kolayca, güneşin
etrafında düzenleyip döndüren bir Hakimi Zülcelal ve Hakimi
Mutlak olan Allah'tır.”
Sonra güneşe bakar, kalbinden der ki;
“ bu çok büyük bir şey, belki içinden bir delik bulup bir yol
açarım, içine girerek emrim altına alabilirim”
Güneşi Allah yerine koyar,
şeytanlaşmış felsefe diliyle, Mecusilerin dedikleri gibi der ki;
“ Sen bir sultansın, kendi kendine sahipsin, istediğin gibi
hareket edebilirsin.”
Güneş ise; Hak namına, hakikat
diliyle, Allah'ın emriyle der ki; tövbe yüzbin defa tövbe, ben
emir altında çalışan bir memurum. Efendimin misafirhanesinde
hizmetçiyim, bir sineğe, sineğin kanadına dahi sahip olamam.
Çünkü sineğin vücudunda öyle
manevi cevherler, göz, kulak gibi antika sanatlar var ki, benim
dükkanımda yok, yapacak gücüm de yok,” der , adamı kovar.
Şeytanlaşmış adam tekrar der;”madem
kendine sahip değilsin, bir hizmetkarsın, benim ol.”
Güneş Hak ve hakikat ve kulluk namına
der; “ ben öyle birinin olabilirim ki; bütün benzerlerim olan
yıldızları icad eden, semada büyük düzenle yerleştiren, büyük
hızla döndüren, mükemmel süsleyen bir tek Allah olabilir.”
Şeytanlaşmış adam yine kalbinden
düşünür ki; yıldızlar kalabalık ve karmakarışık
görünüyorlar. Belki bunların içinde bazılarını
kandırabilirim.” der ve içlerine girer.
Onlara sebepler adına, Allah'a
inanmayanlar adına, azgınlık etmiş felsefeciler diliyle,
yıldızlara tapan Sabiyyunların dedikleri gibi der; Sizler pek çok
ve dağınık olduğunuzdan dolayı ayrı ayrı hüküm, emir altında
bulunuyorsunuz.”
O vakit yıldızların adına bir
yıldız der ki; Ne kadar sersem, akılsız, ahmak ve körsün ki,
bizdeki birliği, Allah'ın eseri olduğumuzu görmüyor,
anlamıyorsun. Bizim büyük düzen içinde olduğumuzu, kulluğun
kanunlarını bilmiyorsun. Bizi düzensiz zannediyorsun.
Bizler öyle bir Yaratıcının
sanatıyız ve hizmetkarıyız. Denizimiz olan gök yüzü,
yaratıldığımız kainat, gezdiğimiz sonsuz gökyüzünü, idaresi
altında bulunduran Vahid i Ehad olan Allah'tır.
Bizler elektrik lambaları gibi, O'nun
büyüklüğünü gösteren şahitleriz. Allah'ın saltanatını ilan
eden ışıklı delilleriz. Her birimiz O'nun saltanatında yüksek
ve aşağı tabakada olan dünya ve ahirete ait, konaklarda
büyüklüğünü gösteren, ve ışık veren nurlu hizmetkarlarız.
Evet birimiz büyük güç sahibi
Allah'ın birer mucizesi, yaratılış ağacının mükemmel meyvesi,
Allah'ın bir oluşunun nurlu delili, melaikelerin dinlenme yeri,
uçağı, mescidi, yüksek alemlerin bir lambası, birer güneşi,
Allah'ın saltanatının şahidiyiz. Gök yüzünün süsü, birer
köşkü, birer çiçeği, sema denizinin nurani balığı,
gökyüzünün güzel gözü olduğumuz gibi, hepimizde Allah'ın
süslü sanatıyız.
Allah'ın çok delillerle var olduğunu,
bir olduğunu, semanın ve kainatın sahibi olduğunu, güzellik
sıfatlarını, büyük gücünü; kainata ilan eden, itaat eden,
emri altında olan hizmetkarlarıyız.
Yıldızlardan biri bizi nasıl
karışık, sahipsiz, düzensiz görürsün dedi ve bir tokat vurdu.
Yıldızlarda ta cehennemin dibine attı. Tabiat derelerine, tesadüf
kuyusuna, ortaklık imkansızlığına, din aleyhindeki felsefenin
cehennemine atar.
DÜŞÜNMEYE BAŞLAR
Enbiya Suresi 22. ayet: “Göklerde ve
yerde Allah'tan başka İlahlar olsaydı düzen bozulurdu” ayeti
okununca kendine geldi. Sinek kanadından tut Sema vata kadar yöneten
Allah'tır, başkası olamaz, karışamaz.
Biraz sustuktan sonra tövbe etti, hakiki
vazifesinin kabul etmek olduğunu anladı. Kendisinin Allah'ın
yarattığı, kaderinin bir çeşit defteri, fakat değişen ve
başkalaşan bir defteri, Allah'ın büyük gücünün programı,
Kadir i Zülcelal olan Allah'ın ilahi kanunu olduğunu bildi. Büyük
acizlikle boynunu büktü, emirleri alıp kulluk vazifesini yaptı.
Yaratılışındaki ilahi kanunları öğrendi.
Bakara suresi 32. Ayet; Seni tüm
noksan sıfatlardan tenzih eseriz. Senin bize öğrettiğinden başka
hiç bir ilmimiz yoktur. Sen, her şeyi hakkıyla bilen ve hikmet
sahibi olansın.”
Allah'ım! Senin kainatının içinde
vahdaniyetinin, bir oluşunun tellalı ve yarattıklarının çoğunda
birliğinin lambası olan Efendimiz Hz. Muhammed'e, bütün al ve
ashabına salat ve selam eyle. Amin
Sallallahu aleyhi vessellem.
ELHAMDÜLİLLAH SAİD NURSİ ESERİDEN ALINTI
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder