ALLAH'IN KULARININ İBADETİNE
NE İHTİYACI VAR
Tabiat fikrini terk eden adam diyor ki;
Elhamdülillah Allah bir tanedir, kainatı yaratmıştır, bütün
ihtiyaçları ayarlamıştır, şüphem kalmadı, yalnız bir kaç
sorum var.
BİRİNCİ SORU: Çok tembellerden ve
namazı terk edenlerden duyuyoruz. “ Cenabı Hakkın bizim
ibadetimize ne ihtiyacı var ki; Kur'an da ısrar ile ibadeti terk
edeni azarlayarak, cehennem gibi dehşetli ceza ile tehdit ediyor?
Adaletli olan Kur'ana bu tehditler nasıl yakışıyor.
BİRİNCİ CEVAP: Evet, Cenabı Hak
senin ibadetine ve hiç bir şeye muhtaç değil. Fakat sen ibadete
muhtaçsın; manen hastasın. İbadet ise manevi yaralarına ilaç
olduğunu çok Risalelerde anlattık. Acaba bir hasta, şefkatli bir
hekimin ona faydalı ilaçları içirmek için ısrar etmesine
karşılık dese ki, senin ne ihtiyacın var, bana böyle ısrar
ediyorsun. Ne kadar manasız olurdu anla.
Kur'anın şiddetli tehdidi ve
cezalarının sebebi şudur. Nasıl ki, bir padişah halkının
hukukunu korumak için, adi bir adamın halkına zarar vermesiyle,
şiddetli cezaya çarptırır. Öyle de, ibadeti ve namazı terk eden
adam, Sultanı Ezel ve Ebed olan Allah'ın idaresi altında olan
canlıların hukukuna zarar verir, kendine manevi bir zulüm eder.
Çünkü canlıların faziletleri, her
şeyi sanatlı yaratan Allah'a karşı yüzlerinde tespih ve
ibadetleri görünür. İbadetini terk eden, diğer canlıların
ibadetini göremez ve belki inkar da eder. O vakit ibadet ve tespih
edenler yüksek makama çıkar. Allah'ın büyüklüğünü kabul
etmeyenler, yüksek makamlardan aşağı düşer. İbadetsiz,
vazifesiz, ruhsuz, perişan bir vaziyete düşünce, canlıları
küçük görür. Faziletini, iyi insanlığını bırakır, etrafına
zarar verir.
Herkes kainatı kalbinin aynasıyla
görür. Cenabı Hak, insanı kainat için bir ölçü ve tartı
suretinde yaratmıştır. Her insan için bu alemde özel bir yaşam
vermiş, yaşamını değerlendirmeyi kendisine bırakmıştır.
Mesela sürekli ağlayan, üzüntülü insan, kainatıda ümitsiz
hayat görür. Gayet şuurlu ve neşeli, müjdeli, faziletli olan
insan, kainatı neşeli, güler, yaşanılır gördüğü için,
düşünerek ve ciddi surette ibadetlerini ve tesbihlerini yapar.
Hatalarını görür ve düzeltir.
Gaflette olup sadece dünyayı düşünen
veya inkar ederek ibadeti terk eden insan, yaratlışına tamamen zıt
ve aykırı olur. Namazı terk eden, kendine sahip olamadığı
için, nefsine söz dinletemez, kendi kendine zulüm eder. Allah
kulunun nefsini terbiye edip, düzelmesi için, tehdit eder. Hem
yaratılış sebebi ve görevi olan ibadeti terk ettiği için
Allah'ın hakını veremez. Allah'ın ilahi iradesine, ikramlarına
ve verdiği yaşama karşıda saygısızlık edip, suçlu olur,
cezayı hak eder.
Sonuçta ibadeti terk eden, hem kendi
nefsine kötülük eder, nefsi ise Cenabı Hakkın kuludur. Hem
kainatın hukukuna tecavüz ve kötülüktür. Evet nasıl küfür,
canlılara karşı bir hakaretse, ibadeti terk etmek de kainatın
varlığını inkar eder, Allah'ın emrine karşı çıkar, şiddetli
cezayı hak etmiş olur.
Hak etmeyi anlatmak için, Kur'an ı
Mucizil Beyan, mucizeli bir şekilde ifade tarzını seçmiştir. Tam
tamına güzel ifade gerçeği yani belagatlı anlatım ve durumun
gereğine uygun anlatıyor.
SAİD NURSİ - ASAYI MUSA - 3. HUCCETİ İMANİYE den - HATİME - alıntı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder