Sayfalar

31 Mart 2019 Pazar

KAİNAT BÜYÜK BİR KİTAPTIR

KAİNAT BÜYÜK BİR KİTAPTIR
Nahl Suresi 125. Ayet: “Rabbinin yoluna (insanları) hikmetle davet et.”
Ayetinin sırrı Ramzanı şerifte göründü.işaret olarak üçüncü nükteyi acele olarak yazdık, karalama halinde kaldı.

ÜÇÜNCÜ NÜKTE
BİRİNCİ NOKTASI: Onuncu Sözde anlatıldığı gibi, İsmi Hakem olan Allah'ın en büyük eseri olan kainat öyle bir kitap hükmüne getirmiş ki: her sahifesinde yüzlerce kitap yazılmış, her kelimesinde yüzler satır var, her noktasında kitabın fihristi bulunur.

Kainat kitabının sayfaları, satırları ve noktalarına kadar Nakkaşını, Katibini öyle açık gösteriyor ki; kainat kitabını görme, şahid olma, kainattan yüz derece daha, Katibinin varlığını ve bir olduğunu ispat eder. Çünkü her harf kendini ispat ettiği kadar, Katibini yüzlerce harf kadar ifade ediyor.

Kitabın bir sayfası da yeryüzüdür. Bitkiler ve hayvanlar kadar kitaplar birbiri içindedir. Gayet mükemmel bahar mevsiminde yazıldığı görünüyor. Bu sayfanın bir satırı bahçedir. O bahçede bulunan çiçekler, ağaçlar, bitkiler kadar birbiri içinde, hatasız DNA sını gözümüzle görüyoruz.
O satırın bir kelimesi, yaprağını ve çiçeğini açmış, meyve verecek bir ağaçtır. Ağacın ölçülü yaprakları, güzel çiçekleri ve meyveleri kadar, Hakemi Zülcelal olan Allah'ı öven manalı eserlerdir.

Çiçek açmış her ağaç Nakkaşının övgülerini, makamlı okunan manzum şiir gibi, Hakemi Zülcelal olan Allah'ın, yeryüzünde ki sergisi, antika ve çok güzel eserlerine bakmak istiyor. Sultanı Ezeli olan Allah'ın o ağaca verdiği süslü hediyeleri, giysi ve formaları, açılış merasimi olan baharda, süslenmiş, ölçülü, mükemmel ve özel şekil almış ki; çiçeğinde ve her meyvesindeki, mucizeler ve delillerle Nakkaşı olan Allah'ın var olduğuna ve güzel isimlerine şahidlik eder.

Mesela her çiçek, her meyve bir ölçü ve düzen içindedir, tazelenerek dengede tutar. Takı gibi süslü ve sanatlı güzellikler, misk gibi kokuları ve hikmetli lezzetler içinde bulunduğundan, her ağacın çiçekleri sayısınca Hakemi Zülcelal olan Allah'a işaret eder.

Bir kelime olan ağaçta, bir harf olan meyvede, içindeki çekirdeği ağacın fihristi olan DNA sı, proğramını taşıyan küçük bir sandıktır. Bunun gibi kainat kitabının bütün satırları ve sayfaları, kelimeleri ve her noktası, ismi Hakem ve Hakim olan Allah'ın eserlerinin mucize olduğunu gösterir. Bütün varlıklar toplansa bir noktasını yapamaz, mücadele edemezler.

Kur'anı Azimin anlattığı Kainat kitabının, noktaları ve harfleri kadar mucizeler gösterdiği için, boş tesadüf ve kör kuvvet, sebepsiz, ölçüsüz, şuursuz ve sağır olan tabiat, hiç bir şekilde O Hakimane ve Basirane olan Allah'ın gayet ince ölçü ve düzenine karışamazlar. Eğer karışsalardı, bozuk eserler görünürdü. Halbuki hiç bir yerde düzensizlik görünmüyor.

İKİNCİ NOKTA: iki örnekle anlatalım.
BİRİNCİ MESELE: Onuncu Sözde anlatıldığı gibi, sonsuz büyüklükte ve güzellikte olan Allah, elbette kendini göstermek ve bildirmek ister ve güzelliğini sergilemeside hakiki bir kuraldır. Bu kurallarla büyük kitap olan kainatın Nakkaşı Ezeli olan Allah, yaratanı ve süsleyenidir. Bu kainatla, Kendini tanıttırmak ve büyüklüğünü bildirmek, güzel eserlerini göstererek sevdirmek için en küçükten en büyüğe kadar, bütün varlıklara farklı konuşma ve düşünme özelliği vermiştir.

İşte ey gafil insan! Hakimi Zülcelal olan Allah yarattıklarıyla kendini tanıttırıp sevdirmek istediği halde, sen O'nu imanla tanımazsan O'nun sevmesine karşılık kulluk ve ibadet yaparak kendini sevdirmezsen, ne derece katmerli bir cahillik, zarar ve ziyanda olduğunu anla.

SAİD NURSİ  ESERİ -  ASAYI MUSA   BEŞİNCİ HÜCCETİ İMANİYE' DEN ALINTI

29 Mart 2019 Cuma

ALLAH İBADETİ NEDEN İSTİYOR

 ALLAH'IN KULARININ İBADETİNE NE İHTİYACI VAR
Tabiat fikrini terk eden adam diyor ki; Elhamdülillah Allah bir tanedir, kainatı yaratmıştır, bütün ihtiyaçları ayarlamıştır, şüphem kalmadı, yalnız bir kaç sorum var.

BİRİNCİ SORU: Çok tembellerden ve namazı terk edenlerden duyuyoruz. “ Cenabı Hakkın bizim ibadetimize ne ihtiyacı var ki; Kur'an da ısrar ile ibadeti terk edeni azarlayarak, cehennem gibi dehşetli ceza ile tehdit ediyor? Adaletli olan Kur'ana bu tehditler nasıl yakışıyor.

BİRİNCİ CEVAP: Evet, Cenabı Hak senin ibadetine ve hiç bir şeye muhtaç değil. Fakat sen ibadete muhtaçsın; manen hastasın. İbadet ise manevi yaralarına ilaç olduğunu çok Risalelerde anlattık. Acaba bir hasta, şefkatli bir hekimin ona faydalı ilaçları içirmek için ısrar etmesine karşılık dese ki, senin ne ihtiyacın var, bana böyle ısrar ediyorsun. Ne kadar manasız olurdu anla.

Kur'anın şiddetli tehdidi ve cezalarının sebebi şudur. Nasıl ki, bir padişah halkının hukukunu korumak için, adi bir adamın halkına zarar vermesiyle, şiddetli cezaya çarptırır. Öyle de, ibadeti ve namazı terk eden adam, Sultanı Ezel ve Ebed olan Allah'ın idaresi altında olan canlıların hukukuna zarar verir, kendine manevi bir zulüm eder.

Çünkü canlıların faziletleri, her şeyi sanatlı yaratan Allah'a karşı yüzlerinde tespih ve ibadetleri görünür. İbadetini terk eden, diğer canlıların ibadetini göremez ve belki inkar da eder. O vakit ibadet ve tespih edenler yüksek makama çıkar. Allah'ın büyüklüğünü kabul etmeyenler, yüksek makamlardan aşağı düşer. İbadetsiz, vazifesiz, ruhsuz, perişan bir vaziyete düşünce, canlıları küçük görür. Faziletini, iyi insanlığını bırakır, etrafına zarar verir.

Herkes kainatı kalbinin aynasıyla görür. Cenabı Hak, insanı kainat için bir ölçü ve tartı suretinde yaratmıştır. Her insan için bu alemde özel bir yaşam vermiş, yaşamını değerlendirmeyi kendisine bırakmıştır. Mesela sürekli ağlayan, üzüntülü insan, kainatıda ümitsiz hayat görür. Gayet şuurlu ve neşeli, müjdeli, faziletli olan insan, kainatı neşeli, güler, yaşanılır gördüğü için, düşünerek ve ciddi surette ibadetlerini ve tesbihlerini yapar. Hatalarını görür ve düzeltir.

Gaflette olup sadece dünyayı düşünen veya inkar ederek ibadeti terk eden insan, yaratlışına tamamen zıt ve aykırı olur. Namazı terk eden, kendine sahip olamadığı için, nefsine söz dinletemez, kendi kendine zulüm eder. Allah kulunun nefsini terbiye edip, düzelmesi için, tehdit eder. Hem yaratılış sebebi ve görevi olan ibadeti terk ettiği için Allah'ın hakını veremez. Allah'ın ilahi iradesine, ikramlarına ve verdiği yaşama karşıda saygısızlık edip, suçlu olur, cezayı hak eder.

Sonuçta ibadeti terk eden, hem kendi nefsine kötülük eder, nefsi ise Cenabı Hakkın kuludur. Hem kainatın hukukuna tecavüz ve kötülüktür. Evet nasıl küfür, canlılara karşı bir hakaretse, ibadeti terk etmek de kainatın varlığını inkar eder, Allah'ın emrine karşı çıkar, şiddetli cezayı hak etmiş olur.

Hak etmeyi anlatmak için, Kur'an ı Mucizil Beyan, mucizeli bir şekilde ifade tarzını seçmiştir. Tam tamına güzel ifade gerçeği yani belagatlı anlatım ve durumun gereğine uygun anlatıyor.
SAİD NURSİ - ASAYI MUSA - 3. HUCCETİ İMANİYE den - HATİME -  alıntı.

ALLAH'IN YERYÜZÜNDEKİ EVLERİ

ALLAH'IN YERYÜZÜNDEKİ EVLERİ
Tevbe Suresi 18. Ayet; "Mescidlerini ancak Allah’a ve âhiret gününe inanan, namazını kılan, zekâtını veren ve yalnız Allah’tan korkup çekinen kimseler imar edebilirler. İşte bunların doğru yolu bulanlardan olmaları umulur."

Hz Muhammed ( sav ) Allah c.c şöyle buyuruyor : "Yeryüzünde Benim evlerim mescitlerdir  ve bunlarda Benim ziyaretçilerim de onları onaranlardır.  Şimdi, evinde iyice temizledikten sonra Beni evimde ziyaret eden o kula ne mutlu! Çünkü ziyaretçiye, ziyaret Olunanın ikramda bulunması bir haktır."

" Bir adamın mescide alışmakta olduğunu gördünüz mü, onun müminliğine tanıklık ediniz. "

Enes (ra) dan rivayet; "Her kim mescidde bir kandil bulundurursa, o mescitte onun aydınlığı sürdüğü sürece, Melekler ve arşın taşıyıcıları onun için istiğfar eder. "

Peygamberimiz ( sav ) Mescitte gürültü edenlere:
"Mescitte lakırdı, hayvanın ot yediği gibi iyilikleri yer. "


ALLAH'IN EVLERİ MESCİTLER
Ayetlerin iniş sebebi;
Mecusiler Kabe'nin işleriyle ilgileniyor, en büyük sevap bu diyorlardı.

TEVBE SURESİ 17. AYET :
Müşrikler, inkârlarına bizzat kendileri tanıklık edip dururken, Allah’ın mescidlerini onarıp şenlendiremezler. Onlar, yapıp ettikleri boşa giden kimselerdir ve onlar ebedî olarak ateşte kalacaklardır.

Tevbe Suresi 18. Ayet :
Allah’ın mescidlerini ancak Allah’a ve âhiret gününe inanan, namazını kılan, zekâtını veren ve yalnız Allah’tan korkup çekinen kimseler imar edebilirler. İşte bunların doğru yolu bulanlardan olmaları umulur.

Tevbe Suresi 19. Ayet :  Hacılara su verme ve Mescid-i Harâm’ın imar ve bakım işini (üstlenen kimseyi), Allah’a ve âhiret gününe inanıp Allah yolunda cihad eden kimseyle bir mi tutuyorsunuz? Bunlar Allah katında bir değildirler. Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.

Tevbe Suresi 20. Ayet :
İnanan, hicret eden, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenlerin Allah katındaki mertebeleri pek büyüktür. Muradına erecek olanlar da onlardır.

Tevbe Suresi 21. Ayet :  Rableri onları kendi rahmeti, hoşnutluğu ve cennetleriyle müjdeliyor; onlar için orada kesintisiz nimetler vardır.

Tevbe Suresi 22. Ayet :  Onlar orada ebedî olarak kalacaklardır. Kuşkusuz en büyük ödül Allah katında olandır.

HADİS-İ ŞERİFLER
Hz Muhammed ( sav ) , Allah c.c şöyle buyuruyor : "Yeryüzünde benim evlerim mescitlerdir  ve bunlarda Benim ziyaretçilerim de onları onaranlardır.  Şimdi, evinde iyice temizledikten sonra Beni evimde ziyaret eden o kula ne mutlu! Çünkü ziyaretçiye, ziyaret olunanın ikramda bulunması bir haktır."

" Bir adamın mescide alışmakta olduğunu gördünüz mü, onun müminliğine tanıklık ediniz. "

Enes (ra) dan rivayet; "Her kim mescidde bir kandil bulundurursa, o mescitte onun aydınlığı sürdüğü sürece, Melekler ve arşın taşıyıcıları onun için istiğfar eder. "

Peygamberimiz ( sav ) Mescitte gürültü edenlere:
"Mescitte lakırdı, hayvanın ot yediği gibi iyilikleri yer. "

26 Mart 2019 Salı

AHİRET VARDIR VE DÜNYA KADAR GERÇEKTİR

AHİRET VARDIR VE DÜNYA KADAR GERÇEKTİR
Haşrin büyük mahkemesinde, büyük ölçülü adaletinde, cin ve insanın amellerinin tartılıp karşılaştırılmasını akıldan uzak görüp inanmayanlar, bu dünyada gözüyle gördüğü büyük dengeye dikkat etseler, elbette inanırlar.

Ey israflı, iktisadsız; zulümlü, adaletsiz; ey kirli nezaketsiz, mutsuz insan! Bütün kainatın, bütün yaratılmış canlı ve cansız varlıkların davranış prensibi,ahlak kuralı olan iktisad, nezaket ve adaleti yapmadığından, bütün varlıkların hakkına zarar vermekle, onların nefretlerine ve şiddetlerine maruz kalıyorsun. Neye güveniyorsun ki, bütün varlıkları, zulmünle ve ölçüsüzlüğünle, kirliliğinle kızdırıyorsun.

Allah kainatta iktisadı emrediyor. Kainattaki adaletiyle bütün varlıkların dengede olmalarını ayarlıyor. Ve İnsana da adaleti emrediyor.

Rahman Suresi 7, 8, 9. Ayetlerde: “Göğü yükseltti ve mizanı (ölçüyü) yerleştirdi, ölçüde taşkınlık yapıp sınırı aşmayın, tartıyı adaletle yapın, tartıyı noksan tutmayın.”

Ayetinde dört çeşit ölçüye dikkat çekiyor. Dört defa mizan (ölçü) demesi, kainatta ölçünün büyüklüğünü ve çok önemli olduğunu gösteriyor. Evet hiçbir şeyde israf olmadığı gibi, hakiki zulüm ve ölçüsüzlük yoktur. İsmi Kuddus olan Allah'ın büyüklük eserinden olan temizlik ile bütün kainatı kirliikten temizliyor ve güzelleştiriyor. İnsanlar düzeni bozmadığı sürece, hiç bir şeyde kirlilik ve çirkinlik yoktur.

İşte Kur'an hakikatlerinden ve İslam kanunlarından olan adalet, iktisad ve temizlik insan hayatında ne kadar önemli bir kural anla. Kur'an Emirleri kainatla çok ilgili ve kainatın içine kök salmış ve sarkmış durumdadır. Nasıl kainatı bozmak ve suretini değiştirmek mümkün değilse, Kur'anın kurallarını da bozmak mümkün değildir.

Ve bu üç büyük ışık gibi, Allah'ın merhameti, yardımı, koruması gibi, yüzlerce geniş hakikatler, Haşri ve ahireti, gerekli ve lüzumlu kılar. İyilikler mükafatsız, adaletsizlikler ve kötülükler hiç mümkün mü cezasız kalsın? Ahiretin olmaması canlılara zülumdür.

Bir sineğin hakkını ve hayatını merhametiyle veren, koruyan bir Rahmet, acaba haşri getirmemekle bütün canlıların hayatlarını ve sonsuz varlıkların haklarını ziyan eder mi? Merhameti ve şefkati, adaleti sonsuz olan, İlahi terbiye ve idaresi mükemmel olan, büyüklüğünü göstermek, kendini tanıtmak ve sevdirmek için, bu kainatı hadsiz sanatıyla yapan, nimetleriyle rızıklandıran, ilahi saltanat sahibi, böyle büyüklüğünü ve canlılarını hiçe indiren ahiretsizliğe müsaade eder mi?

Tövbe böyle Cemali Mutlak olan Allah, mutlak çirkinliğe, açıkca müsaade etmez.

Evet ahireti inkar etmek isteyen insan, bütün dünyayı hakikatiyle inkar etmelidir. Yoksa dünya bütün gerçekleriyle, yüz bin diliyle onu yalanlar. Yalanını yüzbin derece ispat eder.

Onuncu Söz de kesin delillerle ispat ettik. Ahiretin olması dünyanın olması kadar gerçektir ve şüphesizdir.

SAİD NURSİ ESERİ
ASAYI MUSA
DÖRDÜNCÜ HUCCETİ İMANİYEDEN ALINMIŞTIR.


ALLAH VAR DİYEN KAİNATTAKİ ÖLÇÜ VE DENGEDİR

ALLAH VAR DİYEN KAİNATTAKİ ÖLÇÜ VE DENGEDİR
Hicr Suresi 21. Ayet: Hiçbir şey yoktur ki, hazineleri bizim yanımızda olmasın. Ve biz onu belirli bir miktar ile indiririz.”

bu ayetin sırlarından, İsmi Azamın altı nurundan biri olan Adl isminin parıltısı Eskişehir hapishanesinde uzaktan göründü. Onu yakınlaştırmak için örnek yoluyla anlatalım.

Şu kainat öyle bir saray ki; sarayda daima tahrip ve tamir içinde çalkalanan bir şehir var. o şehirde her zaman harp ve hicret içinde kaynayan bir memleket var. o memlekette hayat ve ölüm arası yuvarlanıp gidenler var.

Halbuki, o sarayda, o şehirde, o memlekette hayret verici bir denge, öçülü bir yaşam var. Açıkca ispat eder ki, bu hadsiz varlıklardaki değişimler, gelirler, masraflar ve giderler, bütün kainatı görür, kontrol ve denetiminden geçirir, bir tek olan Allah'ın ayarıyla ölçülür ve tartılır.

Yoksa balıklardan bir balık yüzbin yumurta ile ve bitkilerden haşhaş gibi bir çiçek, yirmi bin tohum ile sel gibi akan unsurların, değişimlerin hücumuyla, şiddetli dengeyi bozmaya çalışan, istila etmek isteyen sebepler( rüzgar, yağmur, sel, fırtına, deprem vs) başı boş olsalardı, veya maksadsız, serseri tesadüf, ölçüsüz kör kuvvet, şuursuz ve zulümlü tabiata bırakılsalardı, o kainat ve içindekiler öyle bozulacaktı ki, bir senede belki bir günde darma dağınık olurdu. Deniz karmakarışık şeylerle dolar ve kokardı, zararlı gazlar ile zehirlenirdi. Yeryüzü ise bir bataklığa dönüşür ve dünya boğulurdu.

İşte hayvan vücudundaki hücreler, kan içindeki al ve ak yuvarlar, canlının değişiminden, bedenin organlarının uyumundan tut, denizlerin gelirleri ve canlılara misafirliği, torağın altındaki çeşmelerin gelir ve kullanılmalarına, hayvanlar ve bitkilerin çoğalmalarına ve ölümlerine, ilkbahar ve sonbaharda bitkilerin yeşillenip, üremeleri sonra kurumaları, elementlerin ve yıldızların hizmetleri ve hareketlerine, ölüm ve hayatın, ışık ve karanlığın, sıcaklık ve soğukluğun değişmelerine, kavgalarına ve çarpışmalarına kadar, o derece hassas bir ölçü ile düzenlenir ve tartılır ki, insan aklı hiç bir yerde çirkinlik ve israf görmediği gibi insanın yaratılışıda mükemmel ve ölçülüdür. İnsan kainattaki düzenin ölçüsü ve ortaya çıkması ve tercümanıdır.

İşte gel, güneş ile on gezegenin dengesine bak. Acaba bu denge güneş kadar Adl ve Kadir olan Allah'ı göstermiyor mu? Bilhassa on gezegenden olan gemimiz,yani dünyamız senede yirmi dört bin senelik yolu aynı rotasında gezer, dolaşır. Çok hızlı süratiyle beraber, yeryüzünde dizilmiş eşyaları dağıtmıyor, sarsmıyor, uzaya fırlatmıyor.

Eğer sürati biraz azalsa veya artsa yeryüzündeki her şey uzaya fırlar, dağılırdı. Bir dakika belki bir saniye dengesi bozulsa, dünya başka gezegene çarpar, kıyamet kopardı. Dengede dönmesi ve yeryüzündeki bütün canlıların, hayvan, bitki ve insanın, yiyeceklerinin, doğum ve ölümlerinin, yaşantılarında bütün ihtiyaçlarının ayarlanması, ışığın güneşin varlığını gösterdiği gibi, bunlar da birtek Zatı Adl ve Rahim olan Allah'ı göstermiyor mu?

Dünyada ki bütün milletlerin, her birinin azaları, organları, cihazları, duyguları hassas bir ölçüyle birbirine uygunluğu görünür derecede bir Sani Adlu Hakim olan Allah'ı gösteriyor. Bütün hayvanların vücudlarındaki hücrelerinin, kan faaliyetlerinin, ak ve al yuvarlardaki zerrelerin o derece hassas, ölçülü ve harika dengeleri var.

İspat ederki; her şeyin idaresini yapan, her şeyin anahtarı yanında ve bir şeye mani olmuyor. Bütün kainatı ve eşyaları bir tek şey gibi kolay idare eden, bir tek Halıkul Adl u Hakim olan Allah'ın ölçüsü ve kanunuyla, düzeniyle terbiye ve idare ediliyor.
SAİD NURSİ - ASAYI MUSA - DÖRDÜNCÜ HUCCETİ İMANİYEDEN ALINTIDIR

22 Mart 2019 Cuma

İMANSIZ ÖLENLERİN SESLENİŞİ

İMANSIZ ÖLENLERİN SESLENİŞİ
İmansız ölen kişiler, ölümünden cehenneme girinceye kadar hatta girdikten sonra bile Allah'a yalvarıp, geri dönmek isteyeceklerdir. Dünyada kulluk etmedikleri Allah'tan, ikinci bir imtihan şansı isteyeceklerdir. Bu konuya Kur'an, genişçe yer vermiştir..

Bir tanesini hatırlatalım:

"Onları, ateşin başında durdurulup da: 'Keşke, biz (dünyaya) geri döndürülseydik de, Rabbimizin ayetlerini yalanlamasaydık ve mü'minlerden olsaydık' diyecekleri vakit bir görsen!" (En'âm: 27)

Ama onlar tekrar dünyaya döndürülmeyecek/gönderilmeyecek ve ikinci bir fırsat tanınmayacaktır.

Allah'ın rahmet ve adaletini bilmeyen, Allah'ı gereği gibi tanıyıp takdir edememiş olanlar, şöyle diyebilirler:"İkinci şans verilse belki mü'min olurlardı! Belki önceki hayatlarındaki gibi kötü bir insan olmazlardı" diye düşünebilir bazıları..

Bu fikir yada itiraza, Allah cevap vermektedir. Öncelikle dünyaya dönüp ayetlere göre yaşayıp mü'min olma temennisinde bulunanlarla başlayalım.

"Hayır, evvelce gizledikleri şeyler karşılarına çıktı. Eğer geri döndürülselerdi yine kendilerine yasaklanan şeylere geri dönerler. Çünkü onlar şüphesiz yalancıdırlar." (En'âm: 28)

Artık onlar ahirette, dünyadaki küfür ve isyanlarının karşılığını göreceklerdir. Onlar tekrar dünyaya dönseler bile, onların asla iman etmeyecekleri ve yine yasaklandıkları şeyleri yapacakları bildirilmektedir.

Onların "mü'min olurduk" temennileri artık gayba dair şeyleri ahirette gözleriyle gördükleri içindir. Oysa iman, gayba iman etmeyi gerektirir. Rabbimiz Bakara: 3'de: "Onlar gayba iman ederler.." buyurmaktadır. Gayb; duyu organlarıyla algılanamayan, Allah'ın bildirdiği gerçeklerdir.
Ahirette cehennemi ve Allah'ın azabını gözleriyle gören kâfirler dünyada iken; gaybı inkâr etmişler ve görmeden inanmamışlardır. Tekrar dünyaya döndürülmüş olsalar bile, normal şartlarda yine gaybı inkâr ederler, ayetleri yalanlarlar. Allah bu gerçeği çok iyi bilmekte ve bildirmektedir..

Kâfirlerin bu tavrı, gayb perdesi gözlerinin önünden kalktığı içindir.

Firavun da ölüm meleklerini karşısında gördüğü zaman şöyle demişti: "..Nihayet (Firavun) boğulacağı zaman şöyle dedi: 'İsrailoğullarının iman ettikleri ilâhtan başka bir ilâh olmadığına inandım. Ben de müslümanlardanım.' " (Yûnus: 90) Rabbimiz ise onun bu esnadaki imanını kabul etmemiştir. Kur'an'a kulak verelim: "Şimdi mi? Halbuki sen bundan önce isyan etmiş ve fesatçılardan olmuştun." (Yûnus: 91)

Allah, son nefeste, ümitsizlik anındaki imanı kabul etmiyor! Artık ölümle birlikte imtihan da son bulmaktadır!

Ayrıca ona öğüt almak isteyenin öğüt alabileceği kadar bir zaman (Fâtır: 37) bahşedilmişti ama o dünyada refah içindeyken, uyarıcılara aldırış etmedi.

Yûnus: 91'deki sözler bir görüşe göre Firavunun içinden geçirdiği ümitsiz duygunun seslendirilmesidir. Yani imanının geçersiz olduğunu o da biliyordu. Kendi vicdanı ona, böyle sesleniyordu. Bu söz; Allah'ın yada Cebrail'in de olabilir. Artık ölüm ve ölüm meleklerinin gözüktüğü esnada; iman ve tevbe kapısı kapanmıştır.

Rabbimizin "..Ancak müslümanlar olarak ölünüz." (Âl-i İmrân: 102) buyruğunda olduğu gibi; "müslüman" olarak ölmeyi, Yüce Mevlâmız hepimize nasip etsin.. Amin.

12 Mart 2019 Salı

YERYÜZÜNÜ, DÜNYAYI, GÜNEŞİ, YILDIZLARI KANDIRMAYA ÇALIŞAN ADAM

BİTKİ ÖRTÜSÜNÜ, DÜNYAYI, GÜNEŞİ, YILDIZLARI KANDIRMAYA ÇALIŞIR
Yeryüzüne ilkbaharda çarşaf gibi, nakışlı serilmiş bitkileri görünce, sebepler tabiat namına, felsefe diliyle der ki; “Seni ben yaptım, senin sahibinim.”

O koca nakışlı seccade gibi olan bitkiler der ki, “eğer seneler, asırlar boyunca yeryüzüne giydirilen, sonra intizamla çıkarılıp geçmiş ipine asılan, yeniden giydirilmek üzere tohumlarını bırakan, tohumların kader programıyla biçimleri çizilmiş, ilk baharda gelecek zamanın şeridine takılan, ve intizamlı, mükemmel ayrı ayrı süsleri bulunan bütün gömlekleri, seccadeleri dokuyacak, icat edecek güç ve sanat sende var mı?

Varsa arzın yaratılışından kıyamete kadar, belki ezelden ebede ulaşacak, hikmetli ve kudretli iki manevi elin varsa, bütün tabiatı icat edecek, mükemmel bir düzen ile hikmetle tamir ve yenileme yapacak güç sende varsa, bizim modelimiz, peçemiz, çarşafımız olan yerküreyi elinde tutup mucidimiz olabilirsen, bana Rablık dava et. Yoksa haydi dışarıya! Burada yer bulamazsın. Hem bizde kainatı yaratan Allah'ı ve bir olduğunu gösteren mühürler var. bütün kâinatı idare eder.

Senin; kainatı idare edemez, eşyaları yaratamaz, ihtiyaçların hepsini göremez, her yerde hazır bulunamaz, mekanı olan, sonsuz hikmet ve ilme sahip olmayan birisin, bize sahip olamazsın.
Yeryüzünü de kandıramayan adam dünyayı görür, belki bunu kandırırım der.
Yine sebepler ve tabiat diliyle der ki; “böyle başıboş dolanıyorsun, sahipsiz olduğun görünüyor, gel benim ol.”

Bunu duyan dünya Hak namına hakikat diliyle, gök gürültüsü şeklinde ona der ki; “Halt etme! ben nasıl serseri sahipsiz olabilirim? Benim elbisemi ve elbisemin içindeki en küçük bir noktayı, bir ipi nasıl düzensiz bulursun? Hikmetsiz ve sanatsız, sahipsiz görebilirsin? Bana serseri dersin. Ben dönerek yirmi beş bin senelik yolu bir senede gidiyorum. Mükemmel ölçü ve düzenle vazifemi yaparım. Nasıl sahip olabilirsin? Kardeşlerimde benim gibi dönerek vazifemizi yapıyorlar.

Bizim imamımız olan güneşin etrafında döneriz. Allah'ın rahmetiyle bağlı olduğumuz güneşi icat edip yerleştirecek, yıldızları ona bağlayacak, hızlı bir şekilde döndürüp çalıştıracak sonsuz güç sende var mı? Bu güç sende varsa Rab'lık davası çal, yoksa haydi cehennem ol, git. Benim işim var, vazifeme gidiyorum.

Hem bizdeki, büyük düzenlemeler, hızlı hareket, mükemmel itaat etme, işerimizdeki karışıklık olmaması gösteriyor ki, bizim ustamız öyle bir Allah'tır ki, bütün kainattaki var olan zerreden yıldızlara, güneşe kadar emirle çalışan asker hükmünde, emrine itaat ederiz. Bir ağacı meyveleriyle düzenleyip süslediği gibi kolayca, güneşin etrafında düzenleyip döndüren bir Hakimi Zülcelal ve Hakimi Mutlak olan Allah'tır.”

Sonra güneşe bakar, kalbinden der ki; “ bu çok büyük bir şey, belki içinden bir delik bulup bir yol açarım, içine girerek emrim altına alabilirim”

Güneşi Allah yerine koyar, şeytanlaşmış felsefe diliyle, Mecusilerin dedikleri gibi der ki; “ Sen bir sultansın, kendi kendine sahipsin, istediğin gibi hareket edebilirsin.”

Güneş ise; Hak namına, hakikat diliyle, Allah'ın emriyle der ki; tövbe yüzbin defa tövbe, ben emir altında çalışan bir memurum. Efendimin misafirhanesinde hizmetçiyim, bir sineğe, sineğin kanadına dahi sahip olamam.

Çünkü sineğin vücudunda öyle manevi cevherler, göz, kulak gibi antika sanatlar var ki, benim dükkanımda yok, yapacak gücüm de yok,” der , adamı kovar.

Şeytanlaşmış adam tekrar der;”madem kendine sahip değilsin, bir hizmetkarsın, benim ol.”
Güneş Hak ve hakikat ve kulluk namına der; “ ben öyle birinin olabilirim ki; bütün benzerlerim olan yıldızları icad eden, semada büyük düzenle yerleştiren, büyük hızla döndüren, mükemmel süsleyen bir tek Allah olabilir.”

Şeytanlaşmış adam yine kalbinden düşünür ki; yıldızlar kalabalık ve karmakarışık görünüyorlar. Belki bunların içinde bazılarını kandırabilirim.” der ve içlerine girer.

Onlara sebepler adına, Allah'a inanmayanlar adına, azgınlık etmiş felsefeciler diliyle, yıldızlara tapan Sabiyyunların dedikleri gibi der; Sizler pek çok ve dağınık olduğunuzdan dolayı ayrı ayrı hüküm, emir altında bulunuyorsunuz.”

O vakit yıldızların adına bir yıldız der ki; Ne kadar sersem, akılsız, ahmak ve körsün ki, bizdeki birliği, Allah'ın eseri olduğumuzu görmüyor, anlamıyorsun. Bizim büyük düzen içinde olduğumuzu, kulluğun kanunlarını bilmiyorsun. Bizi düzensiz zannediyorsun.

Bizler öyle bir Yaratıcının sanatıyız ve hizmetkarıyız. Denizimiz olan gök yüzü, yaratıldığımız kainat, gezdiğimiz sonsuz gökyüzünü, idaresi altında bulunduran Vahid i Ehad olan Allah'tır.
Bizler elektrik lambaları gibi, O'nun büyüklüğünü gösteren şahitleriz. Allah'ın saltanatını ilan eden ışıklı delilleriz. Her birimiz O'nun saltanatında yüksek ve aşağı tabakada olan dünya ve ahirete ait, konaklarda büyüklüğünü gösteren, ve ışık veren nurlu hizmetkarlarız.

Evet birimiz büyük güç sahibi Allah'ın birer mucizesi, yaratılış ağacının mükemmel meyvesi, Allah'ın bir oluşunun nurlu delili, melaikelerin dinlenme yeri, uçağı, mescidi, yüksek alemlerin bir lambası, birer güneşi, Allah'ın saltanatının şahidiyiz. Gök yüzünün süsü, birer köşkü, birer çiçeği, sema denizinin nurani balığı, gökyüzünün güzel gözü olduğumuz gibi, hepimizde Allah'ın süslü sanatıyız.

Allah'ın çok delillerle var olduğunu, bir olduğunu, semanın ve kainatın sahibi olduğunu, güzellik sıfatlarını, büyük gücünü; kainata ilan eden, itaat eden, emri altında olan hizmetkarlarıyız.

Yıldızlardan biri bizi nasıl karışık, sahipsiz, düzensiz görürsün dedi ve bir tokat vurdu. Yıldızlarda ta cehennemin dibine attı. Tabiat derelerine, tesadüf kuyusuna, ortaklık imkansızlığına, din aleyhindeki felsefenin cehennemine atar.

DÜŞÜNMEYE BAŞLAR
Enbiya Suresi 22. ayet: “Göklerde ve yerde Allah'tan başka İlahlar olsaydı düzen bozulurdu” ayeti okununca kendine geldi. Sinek kanadından tut Sema vata kadar yöneten Allah'tır, başkası olamaz, karışamaz.

Biraz sustuktan sonra tövbe etti, hakiki vazifesinin kabul etmek olduğunu anladı. Kendisinin Allah'ın yarattığı, kaderinin bir çeşit defteri, fakat değişen ve başkalaşan bir defteri, Allah'ın büyük gücünün programı, Kadir i Zülcelal olan Allah'ın ilahi kanunu olduğunu bildi. Büyük acizlikle boynunu büktü, emirleri alıp kulluk vazifesini yaptı. Yaratılışındaki ilahi kanunları öğrendi.

Bakara suresi 32. Ayet; Seni tüm noksan sıfatlardan tenzih eseriz. Senin bize öğrettiğinden başka hiç bir ilmimiz yoktur. Sen, her şeyi hakkıyla bilen ve hikmet sahibi olansın.”

Allah'ım! Senin kainatının içinde vahdaniyetinin, bir oluşunun tellalı ve yarattıklarının çoğunda birliğinin lambası olan Efendimiz Hz. Muhammed'e, bütün al ve ashabına salat ve selam eyle. Amin
Sallallahu aleyhi vessellem. ELHAMDÜLİLLAH        SAİD NURSİ ESERİDEN ALINTI

GÖK YÜZÜNÜ İNCELEMEK EMRİ

GÖK YÜZÜNE BAKMAZLAR MI
Kaf Suresi 6. Ayet: Üzerlerinde bulunan semayı nasıl bina ettiğimiz ve süslediğimize bakmazlar mı? 

Ayeti kerime dikkati semadaki güzelliğe, düzene çekmek istiyor. Hiç bir kargaşa, çarpışma olmadan, çok hızlı dönen gezegenleri, yöneten ve emriyle hareket ettiren Mutlak Güç Sahibi Allah olduğunu anlasınlar.

Başı boş olsalar o hızda dönen dünyadan da büyük gezegenler çarpışır, yörüngeden çıkar, büyük depremler olur, kıyameti koparırlardı. Gürültüleriyle kainatın bile kulağını sağır ederlerdi.

Fen bilginleri yıldızların dünyadan da büyük olduğunu, çok hızlı dönerek gittiklerini söylüyorlar. İşte sukunet içinde, çarpmadan ve yolunu şaşırmadan hareketlerini ayarlayan Büyük Güç Sahibi Allah'tır. Kudretiyle büyük kütle yıldızları emrine itaat ettirdiğini anla.

Ayet emrediyor semanın içindeki hareketi gör, diyor. Bunda büyük hikmetler vardır, nasıl ki, bir fabrikanın çarklarını ve dolaplarını döndüren sanatkarın, fabrikanın bozulmadan çalışması büyüklüğünü gösterir. Koca güneşe ve etrafındaki gezegenlere fabrika görevi veren, sapan taşı gibi koca kütleleri güneşin etrafında döndüren, Allah'ın gücünün büyüklüğünü anla.

Hem semavat öyle haşmetli parlar ki, aydınlık içinde bir gülümsemesi, Allah'ın sanatının çok muazzam olduğunu gösterir. Bayramlarda elektrik lambalarıyla süslenen meydanlar medeniyetteki ilerlemeyi gösterir. Koca semavatta süslü parlak yıldızlarıyla Yaratanının büyük sanatını, sanattaki güzelliğini gösterir, dikkatleri üzerine çeker.

Semanın yüzündeki gezegenler, yıldızlar, kara deliklerin vs. düzen içinde, belirli bir ölçü ile yaratıldığını gör ve anla ki, her şeyi sanatlı ve ölçülü yaratan Allah celle celalühüdür.

Evet büyük kütleleri veya hayvanları belirli bir görevle döndüren, bir zaman ölçüsüyle dünyada yaşatan, ahirete gönderen Allah'a ne kadar itaat ettiklerini, zerre miktar hududlarından çıkmayıp hızla dönmeleri, diğerlerine çarpmamaları, bir dakika bile geç kalmadan gece ve gündüzün gelmesi, ne büyük ölçü ile yaratıldıklarını gösterir.

Amme ve diğer surelerde beyan edildiği gibi, güneş ile ay arasındaki ölçülü ışık alışverişi ve insanların faydasına verilmişlerdir. Semanın tavanına süs ve ışık ve ısı verici güneş takılmış, gece ve gündüz, mevsimler oluşması Cenabı Hakkın varlığını ve birliğini anlatan mektuplar gibidirler.

Saat kulelrindeki parlayan akrepler gibi, dünyanın etrafında ayın hilal olması ve diğer evreleriyle, dakik hesapla hareket ettiren, gece gündüz ve Ay'ı hesaplı gezdiren, gök yüzünü parlayan yıldızlarla aydınlatan, elbette sonsuz gücü olan Allah'tır. Bu işaretler insanları imana ve tevhide çağırır.

Birinci Mevkifin Küçük Bir Zeyli
SAİD NURSİ ESERLERİNDEN ASAY I MSA'DAN ALINTIDIR.

7 Mart 2019 Perşembe

RAB'LIK DAVASIYLA KANDIRMAYA ÇALIŞAN ADAM - 2. KONU -
3- İNSAN BEDENİNİ VE İNSANI KANDIRMAYA ÇALIŞIYOR
Rab'lık davası çalan adam zerreyi ve kanın içindekileri ve hücreyi kandıramayınca ümitsiz giderken, insan bedenine rastlar. Yine kör tabiat ve serseri felsefe lisanıyla, tabiatçıların dedikleri gibi,
“ Sen benimsin, seni yapan benim, sende payım var” der.

İnsan bedeni, hakikat ve hikmet diliyle, mükemmellik haliyle der “ eğer bütün insanları, Allah'ın yarattığı kesin olan insanların bedenlerine hakimsen, o kudret ve ilim sende varsa sudan havadan tut, bitki türleri ve bütün hayvanlara kadar, yiyeceklerimizin deposuna sahip olacak servetin ve hâkimiyetin varsa, bedenimin içindeki ruh, kalp, akıl gibi, manevi duyular ve duyu organlarını benim gibi dar bir bedene yerleştirecek, büyük hikmetle ibadet ettirecek sende sonsuz güç ve hadsiz hikmet varsa göster. Ondan sonra ben seni yaptım de.

Bendeki en mükemmel düzenin şahitliği, yüzümün yaratılış güzelliği, beni Yaratan Allah; her şeye gücü yeten, en ince ilmi bilen, her şeyi gören ve işitendir. Senin gibi sersem, aciz biri, O'nun sanatına karışamaz, zerre kadar müdahale edemez. Allah'ı tanımayan veya bir bilmeyenler bedenimizde parmak karıştıracak yer bulamaz, der”

Allah'ın eserlerini iyi gören insan bedenini kandıramaz. İnsan cinsinden birine rastlar. Bakar, bu çok dağınık görünüyor, şeytana da inanıyor, şeytan vücutlarına ve fikirlerine karışıyor, bunu kandırabilirim, böylece beni kovalayan bedenine de sahip olabilirim, diye düşündü.

Beşerin türü olan insana, sağır tabiat ve sersem felsefe diliyle der ki: “ Siz çok karışık bir şey görünüyorsunuz, ben size Rab ve sahibim, hissem var.” dedi. O vakit insan türü, Hak ve hakikat lisanıyla, hikmet ve intizam diliyle der ki: “ Eğer bütün dünyada var olan insan türü gibi, hayvan ve bitkilerin yüzler bin çeşidinden rengarenk atkı, ve iplerden kusursuz dokunan ve dikilen gömleği yeryüzüne seren ve yüzbinler canlı türünden dokunan, gayet nakışlı icat edilenler karşısında, sende küçük bir seccadeyi yapacak güç ve mükemmellik varsa, dünyanın meyveleri ve çekirdekleri olduğumuz şu alemde yaşamamıza lazım olacak maddeleri, yiyecekleri getirecek gücün varsa getir.

Yüzümüzdeki yaratılış mucizesini, geçmiş gelecek nesillerimizi de, sende yapacak iktidar varsa, bana Rab'lık davası çal, bunların hiç birini yapamıyorsun, sus! Bizim karışıklığımıza bakıp, elde ederim sanma, çünkü o karışık zannettiğin vaziyetler, kader kitabına göre büyük intizam ile kopyalanmışız. Bizden aşağıda olan, hayvan ve bitkilerde ki büyük düzende gösteriyor ki, karışıklık bir çeşit güzelliktir.

Hiç mümkün mü ki? Seccadeyi güzelce, süslü dokuyandan başkası, ustası olsun. Bir meyveyi yapan ağacından başkası olsun? Çekirdeği icat eden, çekirdekli meyveden başkası olsun?

Hem gözün kördür. Yüzümüzün inceliğinde ki yaratılış mucizesini görmüyorsun. Eğer görsen anlarsın ki; benim yaratanım öyle Allah'tır ki, hiç bir şey O'ndan gizlenemez, O'na nazlanıp ağır gelmez, Yıldızlar zerreler kadar kolay gelir, bir baharı bir çiçek kadar kolay yapar, koca kainatın içindekileri eksiksiz düzen ile yerleştiren, benim bir bildiğim Allah'tır.

Böyle büyük Allah'ı bırakıp senin gibi ruhsuz, aciz, kör ve sağır birine mi inanacağım. Sus ve defol git,” der onu kovalar.

Rab'lık iddia eden adam, oradan giderken, yeryüzüne giydirilmiş geniş seccade ve gömlek gibi nakışlı, gömlek hükmündekileri görür, onlara seslenir.

SAİD NURSİ - BEDİÜZZAMAN- ESERLERİNDEN - ASAY- I MUSA'DAN ALINTIDIR


,
RAB'LIK DAVASIYLA KANDIRMAYA ÇALIŞAN ADAM
2- KANDAKİ HÜCRELERİ KANDIRMAYA ÇALIŞAN ADAM
Rab' lık taslayan adam, Zerreden ümidini kesinci kandaki hücrelere baktı, belki onlar inanır dedi.
Kanın içine bakarken alyuvarlara rastladı. Tabiat ve felsefe diliyle “ ben senin rabbinim, seni ben yaptım” deyince Alyuvar şöyle bir baktı. Hakikat ve hikmeti İlahi diliyle der, “ben yalnız değilim, kanın içinde düzenli çalışan orduyuz, hepimize sahip olabilir misin, kanın içinde bütün bedende gezer, görevimizi yaparız, bu ince ilim ve güç sende varsa göster. Gösterebilirsen belki düşünürüm.

Halbuki senin gibi sersem, elindeki kör ve sağır tabiat ve kör kuvvetle, değil sahip olmak, bir zerremize bile karışamazsın. Çünkü bizdeki intizan öyle mükemmel ki, ancak her şeyi gören, bilen, işiten, yapan Allah bize hükmeder, sahiptir. Öyle ise sus! Vazifem çok, senin saçma sözlerini dinleyecek zamanım yok, der ve onu kovar.

Onu kandıramayınca biraz gider, bedendeki hücrelere rastlar. Felsefe ve tabiat lisanıyla der, “ zerreye ve alyuvarlara söz anlatamadım, belki sen sözümü anlarsın. Çünkü çok küçük bir şeyden yapılmışsın. Onun için ben seni yapabilirim, sen benim yaratığım ol, sana sahip olayım,” der.
O hücre kızarak bakar ve hikmet ve hakikat diliyle der ki;” ben her ne kadar küçük isem, görevim çok büyüktür. Bedenin her tarafıyla bütün hücre topluluğuyla ilgileniriz. Atardamarlar ve toplardamarlar, hissedici ve hareket ettiren sinirler, çekme ve itme gücü, düşünceyi geliştiren ilham gücü ve hayal gücü gibi kuvvetlere karşı derin ve mükemmel vazifelerim var. eğer bütün bedeni, damar ve sinir kuvvetlerini çalıştıracak güc ve bilgi sende varsa, benim gibi hücreler ve kardeşlerimiz olan bütün bedendeki hücrelere göster. Sonra ben seni yapabilirim diye dava et.
Yoksa haydi git! Alyuvarlar bana erzak getiriyor, akyuvarlarda bana hücüm eden hastalıklara karşılık veriyorlar. İşim var , beni meşgul etme.

Hem senin gibi, aciz, ruhsuz, gerçeklere sağır ve kör olan bize bir şey yapamaz, karışamaz. Çünkü biz o derece nazik ve mükemmel ve düzenli yaratılmışız. Eğer bize hümeden büyük güç sahibi Allah olmasa düzenimiz bozulur, görevimizi yapamaz oluruz.

Ümidini kesen adam insan bedenine rast gelir.

DÜŞÜNELİM
İnsan bedeni muntazam işleyen bir şehir gibidir. Bütün damarlar telgraf ve telefon gibiler. Bazıları da çeşmenin boruları gibi, hayat kaynağı kanı dolaşım yaparlar. Kan ise, içindeki al yuvarlarla hücrelere erzak yetiştirir ve daha az olan ak yuvarlarla hücreleri tamir eder. Hastalık gibi düşmanlara asker gibi karşılık verirek süratle bedeni müdafa ederler.

Kanın iki görevei vardır. Biri hücrelerin tamiratını yapar, öbürü ise hücrelerin enkazlarını toplayıp vücüdu temizlemektir. Atar ve toplar iki damarın biri temiz kanı getirip dağıtır, öbürü kirlenen kanı toplar akciğerlere getirir.

Allah havada iki unsur yaratmış, azot ve oksijen gibi, kana temas edince temizler, karbondioksiti kendine çeken mıknatıs gibi, ikisi birleşir. Karbondioksiti alarak vücüdu rahatlatır, ateşini alır.
Çünkü Allah oksijen ile karbondioksiti yaklaşınca birleşecek özellik vermiştir, fen deneylerinde sabittir. Birleşme bir tür yanmadır.

Yanmanın hikmeti; her ikisininde ayrı ayrı hareketleri var. birleşme zamanı ikisi bir olur, hareket eder. Hareket edilince tekrar kirlenir. Bu sabit bir kanundur.

Bu sırdan vucut ısısı kimyasal bileşim ile olur. Kandaki karbondioksit alınınca kan temiz olur. İşte nefes alma, hem kanı temizliyor, hem yaşamamızı sağlıyor. Karbondioksitin ağızdan çıkması, Allah'ın canlılara verdiği mucizedir.
Fesubhane men tehayyera fi sunihilugul: yaptığı sanatında hayrete düşüren Allah, kusursuzdur. 
SAİD NURSİ - BEDİÜZZAMAN - ESERLERİNDEN -  ASAYI MUSADAN ALINTIDIR

6 Mart 2019 Çarşamba

EZANI DUYUNCA YAPILACAK DUÂ

EZANI DUYDUĞUMUZ ZAMAN
Bilal-i Habeşi birgün oturmuş bir köşede ağlıyordu...
Resulullah (s.a.v) O'nu gördü ve yanına gelerek
-Ya Bilal.. Seni böylesine ağlatan sebep nedir?" buyurdu...
-Hz. Bilal "Benim hiç çocuğum yok.
öldükten sonra arkamdan Fatiha okuyacak bir çocuğum olmadı" der.
... -Resulullah (s.a.v) bunun üzerine
"Sen hiç üzülme ya Bilal..
Benim ümmetim ezanı her duyduklarında
Senin ruhuna bir Fatiha gönderecekler " buyurur......
Ezanı duyduğumuzda iki defa Peygamberimizin adı geçtiği için iki selavat söyleriz. Ezan duasını bilmeyenler üç ihlas bir fatiha okuyup Peygamberimize ve Bilal-i Habeş’ye hediye edllir.
EZAN DUASI
Allahumme Rabbe hazihi'd-da'veti't-tamme.
Vesselatil kâimeti ati Muhammedenil vesilete vel fazilete ved-dereceter-refîah.
Vebashu makamen Mahmudenillezi veadteh. İnneke lâ tühlifü'l-mîâd

 Anlamı:
Ey şu tam da'vetin ve vakti gelen namazın sahibi olan Rabbim!
Muhammed aleyhisselâma şefâat vesîlesini ve üstünlüğünü ver.
Ve onu kendisine va'detdiğin makam-ı mahmûd'a ulaştır"
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Kim ezanı işittiği zaman:
Ey şu eksiksiz davetin ve kılınacak namazın rabbi ALLAHım! Muhammed'e vesîleyi ve fazîleti ver.
Onu, kendisine vaadettiğin makâm-ı mahmûda ulaştır, diye dua ederse, kıyamet gününde o kimseye şefâatim vâcip olur."

Sa'd İbni Ebî Vakkas radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Kim müezzini işittiği zaman:
Tek olan ve ortağı bulunmayan ALLAH'tan başka ilâh olmadığına, Muhammed'in O'nun kulu ve resûlü olduğuna şahitlik ederim.
Rab olarak ALLAH'tan, resûl olarak Muhammed'den, din olarak İslam'dan razı oldum, derse, o kimsenin günahları bağışlanır."

3 Mart 2019 Pazar

İSLAMDA KADIN HAKLARI





İSLAMDA KADIN HAKLARI
HADİSİ ŞERİFLER
“Sizin hayırlınız, kadınlarına hayırlı olan (iyi davranan)dır.” [560] Müslim, Birr 149

"Sizin en hayırlınız, ehline karşı en iyi davrananızdır. Ben âileme en iyi olanınızım."
[561] Kütüb-i Sitte, c. 17, s. 214

“Kadınlara ancak kerîm olanlar ikrâm ederler (değerli olanlar değer verirler); onlara kötülük edenler ise leîm (kötü) kişilerdir.”
[562] İbn Mâce, Edeb 3; Ebû Dâvud, Edeb 6, Rikak 22, İ’tisâm 3; Müslim, Akdiye 11

"Mü'minlerin iman bakımından en kâmil/olgun olanı; ahlâkı güzel olan ve âilesine nâzik davranandır."
[563] Nesâî, Işretu'n-Nisâ, 229; Tirmizî, İman hadis no: 2612

"Uğursuzluk yoktur. Ancak üç şeyde uğur olabilir: Kadında, atta, evde."
[564] Kütüb-i Sitte, c. 17, s. 218

“Kadınlar, erkeklerin kız kardeşleridir. "
[565] Câmiu’s-Sağîr, hadis no: 2329

"... Erkek, ailede yöneticidir ve
 yönetiminden sorumludur. Kadın da kocasının evinde yöneticidir ve elinin altındakilerden sorumludur."
[566] Buhârî, Cum'a 11; Müslim, İmâret 20

“En güzel dünya nimeti, insanın sahip olabileceği nimetlerin en hayırlısı: Zikreden dil, şükreden kalp ve insanın iman doğrultusunda (müslümanca) yaşamasına yardımcı olan dır. "
[567] Tirmizî, Birr 13

“Dünya bir metâ’dır. Dünya metâının en hayırlısı sâliha kadındır.”
[568] Müslim, Radâ 64, hadis no: 1467;
Nesâî, Nikâh 15

“Bir mü’min erkek, bir mü’mine kadına buğzetmesin. Çünkü onun bir huyunu beğenmezse başka bir huyunu beğenir.”
[569] Müslim, Radâ’ 61, hadis no: 1469

“Kadın, beş vakit namazını kılar, bir aylık orucunu tutar, nâmusunu korur ve kocasına itaat ederse ona: ‘Hangi kapıdan dilersen oradan cennete gir’ denilir.”
[570] Ahmed bin Hanbel, I/191

“Sizin dünyanızdan bana üç şey sevdirildi: Güzel koku, kadın ve gözbebeğim kılınan namaz.”
[572] Müslim, Talâk 31, 34

“Bana, (dünyanızdan) koku ve kadın sevdirildi. Gözümün nûru namazdır.
[573] Nesâî, İşretu’n-Nisâ 1

“Sizden biri, hangi düşünceyle hanımını köle döver gibi dövmeye tevessül eder? Akşam olunca aynı yatakta beraber yatmayacaklar mı?”
[574] Buhârî, Tefsîr Şems 1, Enbiyâ 17, Nikâh 93, Edeb 43; Müslim, Cennet 49, hadis no: 2855; İbn Mâce, Nikâh 512;

"Dul kadın kendisiyle istişâre edilmeden evlendirilmemeli, bâkire kız da izni alınmadan nikâhlanmamalıdır."
[580] Buhârî, İkrâh 3; Müslim, Nikâh 64

"Rasûlullah (s.a.s.), kızın arzusu hilâfına, babası tarafından gerçekleştirilen bazı nikâhları, şikâyet üzerine, iptal etmiştir."
[581] Buhârî, İkrâh 4

"Üç kişi vardır, cennete girmeyecektir: Anne babasının hukukuna riâyet etmeyen kimse; içki düşkünü olan kimse; verdiğini başa kakan kimse."
[582] Nesâî, Zekât 69

İmam Mâlik’e ulaştığına göre, Hz. Ali (r.a.): “Karı-kocanın arasının açılmasından endişelenirseniz, erkeğin âilesinden bir hakem ve kadının âilesinden bir hakem gönderin, bunlar düzeltmek isterlerse, Allah onların aralarını buldurur.”
[583] 4/Nisâ, 35
âyetinde temas edilen iki hakem hakkında “karı-kocanın ayrılma veya birleşme kararları, bu iki hakemin vereceği hükme kalmıştır” diye beyanda bulunmuştur.
[584] Muvattâ, Talâk 72 -2,


“Kadınlara hayırhah olun, onlara karşı hayır tavsiye ediyorum... Onlara hayırlı şekilde davranın.”
[586] Buhârî, Nikâh 79, Enbiyâ 1, Edeb 31, 85, Rikak 23; Müslim, Radâ 65, hadis no: 1468; Tirmizî, Talâk 12

Rasûlullah’a soruldu: “Ey Allah’ın Rasûlü!, bizden her biri üzerinde, zevcesinin hakkı nedir?” “Kendin yiyince ona da yedirmen, giydiğin zaman ona da giydirmen, yüzüne vurmaman, takbîh etmemen, evin içi hâriç onu terk etmemen.”>(takbih: kınamak) [588] Ebû Dâvud, Nikâh 42, hadis no: 2142-2144; İbn Mâce, Nikâh 3

“Kim kız çocuklarla sınanır (kime kız çocuğu verilir) de onlara güzel bakarsa onlar, onun için ateşe karşı koruyucu perde olurlar.”[589] Feyzu’l-Kadîr, II/97


“Kim iki kıza bakıp ergenlik çağına kadar, onları yetiştirirse, Kıyâmet gününde o, benimle şöyle olur.” (Peygamber, böyle deyip parmaklarını birbirine geçirmiştir.)
[590] Feyzu’l-Kadîr, III/496


“Kimin üç kızı yahut üç kız kardeşi veya iki kızı, ya da iki kız kardeşi olur da onlara güzel bakar, onlar hakkında Allah’tan korkarsa (onlara haksızlık etmezse), onun için cennet vardır.”
[591] Tirmizî, Tefsîr Sûre 9

“Kadın dört hasleti için nikâhlanır: Malı için, nesebi (soyu) için, güzelliği için, dini için. Sen dindarı seç de huzur bul.”
[595] Buhârî, Nikâh 15; Müslim, Radâ 53, hadis no: 1466; Ebû Dâvud, Nikâh 2,

“Kadını olmayan erkek miskindir/fakirdir!” Yanındakiler: “Çokça malı olsa da mı?” dediler. Rasûlullah: “Evet, çokça malı olsa da!” buyurdu. Sözlerine devamla: “Kocası olmayan kadın da miskînedir, miskînedir/fakirdir” buyurdular. Yanındakiler: “Çokça malı olsa da mı?” dediler. Peygamberimiz: “Evet kadının çok malı olsa da!” buyurdu.[596] Kütüb-i Sitte, 15/515

“Allah’ın kadın kullarını Allah’ın mescidlerinden men etmeyiniz.”[597][597] Buhârî, Cum’a 13; Müslim, Salât 36; Ebû Dâvud, Salât 13, 52;

"Birinizin hanımı mescide gitmek için izin talep ederse ona engel olmasın (izin versin)."[598]
[598] Buhârî, Cum'a 12, Ezân 162, 166, Nikâh 116; Müslim, Salât 134;

2 Mart 2019 Cumartesi

NAMAZ VE İBADETLER NE İŞİMİZE YARAYACAK

NAMAZ NİYE GEREKLİ
ANNE karnında Allah bebeğe göz kulak burun el ayak vermiş, orda işine yaramaz, göbeğinden hortumla beslenir.

Çocuk Allaha bunlar ne işime yarayacak, verdin dese
Allah c.c de dünyada işine yarayacak der.  Çocuk kabul etmesede doğunca hortumu nu ebe keser atar,  ağızdan beslenir.
Azalarının işine yaradığını görür. Utanmazmı dediğine. ..

Bizde namaz, oruç, hac ve zekat ibadetleri, hayırlı ameller, sadakalar ne işimize yarayacak dersek,
Allah âhirette işine yarayacak, orada elin, ayağın, gözün, kulağın, evin, sarayların, arabaların olacaklar dese inanmasak, yapmasak ..
Ahirete varınca utanmazmıyız.  Dizlerimizi dövüp, keşkelerle kıvranmazmıyız. ..

İşte şimdide bir çeşit anne karnındayız,  ahirete doğacağız.  Orda kullanacaklarımızı vakit varken, hazırlayalım, inşaallah